Derdimi söylesem bu benimde derdim der misiniz, el verir misiniz? Yoksa bizim dertlerimize yine Urfa’yı , Urfa’lıları veya Yusuf NABİ’yi seven başka dostlarımızın sahip çıkmasını mı beklersiniz?
İşte derdimiz, Urfa’nın öz değerlerinden bir ümmetin hislerine tercüman olup yaşadığı devirden günümüze kadar şiirleri ile yaşayan peygamber efendimizin ümmetimden dediği şairimiz, Yusuf Nabi’nin Üsküdar karacaahmet kabristanında ki, yanlızlığı, bilinmezliği ve mimarisinin yenilenmesidir.
UNESCO şair Nâbî”yi 300. ölüm yıldönümü dolayısıyla 2012″yi Itrî ve Piri Reis ile birlikte Nâbî yılı ilan etti. Onu Hazreti Peygamber(s.a.v.)e yazdığı mısralar ile tanıyoruz. Hatta mısraları Anadolu”da dile pelensek olmuştur… Peki, kimdir şair Nâbî? Nasıl böylesine ümmetin derin hafızasında ve gönüllerinde yerini almıştır.
Asıl adı Yusuf olan şair Nâbî, 1642 senesinde Urfa”da doğar. Peygamberler şehrinin manevî havası içinde yaşayan Nabi tasavvufa meyleder. Şeyhinin işaret buyurmasıyla İstanbul”a gelir. Belde-i Tayyibe”ye geldiğinde 24 yaşında bir gençtir Yusuf Nabi. Şairimizin hayatındaki dönüm noktası, belki de bizim bu yazıda kaleme alacağımız olay ise Hac farizasını yerine getirmek için niyetlendiğinde yaşanır.
1678 yılında ekseriyeti Osmanlı devlet adamlarından oluşan hac kafilesiyle birlikte yola çıkar. Memleketi Urfa”dan geçerek kutsal topraklara gider. Malum, o devirlerde hacca deve ile gidilmektedir. Kafiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya dalarlar. Kafilenin şehre yaklaştığı bir gecede son defa mola verilir.
Nâbî, Peygamberimizin kabrini ziyaret edecek olmaktan büyük bir heyecan duymaktadır Peygamber Efendimizin (sav) huzuruna varma aşkıyla uyku uyuyamayan Nâbi, Kafilede yer alan Paşa’nın ayakları kıbleye karşı uyuma gafleti üzerine. Bu durum Nâbî”yi oldukça müteessir eder. “İki cihan güneşinin bulunduğu topraklara geldik. Böyle yatmak hiç münasip olur mu?” diye düşünceye gark olur.
Ve bu halet-i ruhiye içinde dudaklarından şu mısralar dökülür: “Sakın terk-i edebten kuy-ı mahbub-ı hudadır bu/ Nazargahı ilahidir, makamı Mustafa”dır bu” der.
Bu sözleri Paşa işitir ve Nabi”ye ne dediğini sorar. Şair de, Peygamber Efendimiz”in kabr-i saadetlerinin bulunduğu Medine-i Münevvere”de olduklarını ve bazı duyguların kendisini sardığını dile getirir. Paşa da Nâbî”nin heyecanına ortak olur. Abdest alıp; Medine sokaklarında Ravza-i Mutahhara”ya doğru yürürler. Bu esnada Mescid-i Nebevi”nin minarelerinden bir şiir okunur. Bu şiir, Nâbî”nin Efendimiz için kısa bir zaman önce dudaklarından dökülen şiirdir. Zaman donmuş gibidir,doğruca müezzine koşarlar.
ÜMMETİMDEN NABİ ziyarete geliyor
Müezzine, söylediğinin ne olduğunu, neden söylediğini sorarlar paşa ile birlikte. Lakin müezzin büyük bir edep içinde suallere cevap vermez, veremez. Nâbî ısrar eder; ancak yine cevap alamaz.
Bunun üzerine müezzinin minareden yaydığı mısraların kendisine ait olduğunu ifade etmeye mecbur kalır. Bu sefer şaşırma ve soru sorma sırası müezzine gelir ve sorar; “Senin ismin Nabî mi?” der müezzin. Evet, cevabını alınca müezzin Nabî”nin ellerine, Nabî’de müezzinin boynuna sarılır.
Bu tarif edilmez manzarayı seyreden kafiledeki Ramî Mehmed Paşa, Müezzine gelecek kişinin “İsminin Nâbî olduğunu söyledi mi Allah aşkına ” diye sorar. Bunun üzerine müezzin rüyasını anlatmaya koyulur: “Efendim, akşam abdestli olarak yatmıştım. Biraz evvel Peygamberimiz”i rüyamda gördüm. Ya müezzin kalk yatma. Benim ümmetimden Nabi benim kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümleleri minareden onu oku dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimizin iltifatına mazhar olan âşık kimdir diye düşünerek minareye koştum.”Bunu duyan Nabi müezzine “benim için ümmetimden dedi mi” diyerek üç kere tekrarlattıktan sonra sevinçten düşüp bayılır.
12 Nisan 1712 senesinde Hakk”ın rahmetine kavuşan, Peygamberimizin ümmetimdendir övgüsüne vasıl olan, bu Allah dostunun İstanbul Üsküdar’daki karaca Ahmet mezarlığında meftun olduğunu birçok Urfalı biliyordur. Kabri geçmiş yıllarda II. Mahmut ve II. Abdulhamid tarafından tamir ettirildi. Daha sonrada 1986 yılında Urfa belediyesi tarafından yenilendi. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
Aradan geçen bunca yıla rağmen şair Nabi’mizin kabri kimsesiz bir garip gibi , evet ne yazık ki ziyaret edeni çok az. Bu Allah dostu ve peygamber aşığına vefa borcumuz adına kabrinin yenilenmesini,tanıtılmasını ve sevenleri ile buluşturulmasının sağlanmasını umuyorum.
Benim kabrin yenilenmesi ve tanıtılması ile ilgili önerim şudur.
Kabrin yenileme işi proje olarak ele alınıp geniş anlamda duyurulur ve yarışma düzenlenerek yurt çapında Peygamber (s.a.v.) aşıkları ve Şair Nabi hayranlarının katılımı geniş manada sağlana bilinir. Şair’imizin bu (Naat) şiiri mezar taşı olarak yapılırsa Peygamber (s.a.v.)’e olan aşkı adına Nabi severler olarak güzel bir hareket olacaktır inşAllah.
Bu hayırlı işi yine Resmi kuruluşlar eli ile hatta yine hazır Ak Partili belediye başkanımız Zeynel Abidin BEYAZGÜL’ün organize etmesi ile olabilir. Tanıtımını ve sahiplenilmesini sağlamak için yurt çapında girişimler yapıla bilinir.
Benim naçizane teklifim, en önce İstanbulda’ki sıra gezen Urfa’lılar, İstanbul’daki şanlıurfa derneklerimizin üyeleri ve Yolu İstanbul Üsküdar’a düşen hemşerileri olarak Nabi’nin kabrini ziyareti ile başlayalım derim. Sıra gezen hemşehrilerimiz bir haftayı Müziksiz geçirir iseler Urfa’lılığa zarar gelmez. Şuna inanın Nabi’miz Üsküdar’da garip bir Urfa’lı olarak ne ziyaret edeni var, nede kabri başında dua eden birileri var.
Yazımıza Nabi’nin şiir (Naat’)i ile devam edelim
Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Hudâ’dır bu! Nazargâh-i ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu.
Edebi terk etmekten sakın! Zîrâ burası Allahü teâlânın sevgilisinin bulunduğu yerdir. Bu yer, Hak teâlânın nazar evi, Resûl-i Ekrem’in makâmıdır.
Habîb-i Kibriyânın hâb-gâhıdır fazîletde, Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.
Burası Cenab-ı Hakk”ın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir. Fazilet yönünden ise, Arş-ı âlânın üstündedir.
Rabbim peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)in şefaatini tüm sevenlerine nasip etsin İnşallah.
Doğum tarihi ve yeri : 1642 13 Nisan, Şanlıurfa
Ölüm tarihi ve yeri: 10 Nisan 1712, İstanbul
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi /Genel Yayın Yönetmeni