“Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor”
Attila İlhan
Koronavirüs salgınında yaşlılar ayıklandı birer birer, toplumlar bilgesiz ve hafızasız kaldı. Dijitalleşmenin zirvesindeki benmerkezci ve faydacı yenidünya, kendi düzenini kurabilir artık.
Nesiller köklerinden koparıldı! Kimse aldırmadı. Dudağında ölümsüz şarkılar taşıyanlar, sustu/ruldu. Kimse aldırmadı. Halk hikâyelerimizi, masallarımızı, efsanelerimizi rivayet eden râviler, türkülerimizi aktaran koca ve bilge kişiler yok bundan sonra. Esen bir kum fırtınasında savruldular. Kuşaklara adap, gelenek ve görenek nakleden, nasihatleriyle yol gösteren ak saçlı ihtiyarların sesi havada kaldı asılı. Kimse aldırmadı. Aldırma! Nerede şimdi, bağrından taptaze yapraklar fışkıran çınarlar? Nerede fenerleriyle ormanın karanlığını delenler? Aldırma!
Ölen yaşlılar değildi, ölen toplumun belleğiydi, değer taşıyıcısıydı. Ölen toplumun belkemiğiydi. Kültüre can veren pervâneydi. Hiç kimse bunu böyle bilmedi. Canlar bir ateş salgınında kavrulup yandı. Kimse aldırmadı. Aldırma! Dökülen sapsarı güz yaprakları gibi sürüklenip gittiler ve işte bak hâneler târumâr kaldı.
Bir ölüm ki “kırlangıcın kanadındaki kezzap”. Bir ölüm ki sis yüklü kasırgada cinayet. Aldırma! Ölenler öldü, döküldü kızıl “mey”ler her birinin ardından. Toprağa sessizce gömüldüler. Kimse aldırmadı. Aldırma!
“işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, badıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için inci bir melhem oldu benim ölümüm”
Âciz ve güçsüzler elendi, kronik hastalar, yeterli ve dengeli beslenemeyen yoksullar, bağışıklık sistemi düşük kimseler “Covid 19”a yenik düştü. Aldırma! Kuvveti elinde tutan yenidünya, şampanya patlatıyor keyifle.
“Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın” herkes. Zayıflar eleniyor ve güçlüler ayakta kalıyor! Sosyal Darwinizm el altından işliyor. Aldırma! Sosyal Darwinizm, Koronavirüs salgınıyla işlevini görüyor. Uyan ve seyret! Uyan! Küresel sistemdeki büyük balıklar küçük balıkları yutuyor! Yenidünya “Pençesini âciz şikârının etine geçiriyor.” Aldırma!
Öyle ya! Can pazarı bu, kimse aldırmıyor, herkes kendi derdine düşmüş, yanıyor. Aldırma!
Savaşların, fakirliğin, sefaletin, milliyetçilik ve sömürgeciliğin hüküm sürdüğü on dokuzuncu asırda ortaya çıkan Sosyal Darwinizm; yoksulları basiretsiz, tembel ve yeteneksiz oldukları için; yaşlıları hasta ve zayıf oldukları için hayat karşısında yenik düşmeye mahkûm görüyor.
“Biraz âciz misin, zebun musun, al
Bir tokat, bir topuz ya da bir gülle”
Sosyal Darwinizm, Darwin’in biyolojide geliştirdiği kuramın sosyal psikolojideki karşılığıdır. En güçlü ve en uygunun hayatta kaldığını savunan bir ideoloji…
Aykırı ve devrimci bir teorisyendir Darwin. Ve isyankâr! İnsanı tabiatın ve hayatın merkezine koyan, kutsalı silip süpüren bir nazariye attı ortaya: Darwinizm! Bütün genel geçer anlayışları, ilâhî mesajları gök ekini gibi biçti geçti Darwinizm. Tanrı, “tesadüfî varoluşla” suikasta uğradı.
Charles Darwin’in 1859 yılında yayınlanan The Origin of Species/ Türlerin Kökeni adlı çalışması, bilim ve düşünce dünyasında taptaze bir çığır açtı ve zihinlere seferler düzenledi: Tesadüfî varoluş, varlıkların yaşam mücadelesi, doğal ayıklanmayla güçlülerin ayakta kalması…
“Tabiî ayıklanma” (natural selection ) teorisi şuydu Darwin’in: Dünya üzerinde yaşanabilecek yerler azdı ve bu alanlarda yaşamak zarûretinde olan canlıların sayısı ise hızla artmaktaydı. Kaynakların sınırlılığına karşın canlıların çoğalması, beraberinde yaşam kavgasına neden oluyordu. Bu kavgada güçlü olanlar hayatta kalıyor ve türlerini devam ettiriyordu.
Bu teorisiyle bir taraftan tüm varlığın oluşumunu basit bir mekanikle açıklayarak Tanrı’yı dışlıyor, materyalizm tezini bilimsel temellere dayandırıyor bir taraftan da çatışma, rekâbet ve güçlü olanın zayıfı yok ettiği toplumsal bir gerçekliğe zemin hazırlıyordu Darwin.
Ve küresel narsistlerin süper savaşlarına bilimsel dayanak sunuyordu.
“Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın
ez bütün çiçekleri, kendine canavar dedir”
Herbert Spencer… Sosyal Darwinizm teorisinin mimarıdır. Darwin’in tabiî ayıklanma tezini toplumsal yaşama uygulayan İngiliz filozof. Sepencer, kuramını geliştirirken Fransız düşünür Lamarck’ın da tesirinde kalmıştı. Toplumu organizma gibi kabul etti Sepencer. Tıpkı tabiatta olduğu gibi toplumlarda da tabiî ayıklanma, hayatta kalma ve adaptasyon sürecinin olduğunu öne sürdü.
Spencer, teorisini öne sürerken Thomas Malthus’un nüfus üzerine yaptığı An Essay on the Principle of Population /Nüfus Artışı Hakkında Araştırma adlı çalışmasından ilham aldı. Malthus bu çalışmada, geometrik nüfus artışının salgınlar, kıtlık ve diğer hastalıklar tarafından dizginleninceye kadar artmaya devam edeceğini ortaya koymuştu. Evet, nüfus artışı ancak salgınlar, kıtlıklar ve hastalıklar tarafından durdurulabilirdi. Ve toplumlar ancak böyle ilerleyebilirdi.
Tekâmülün basit formülüydü” tabiî ayıklanma”.
Tabiî seleksiyonda kuvvetli olan yaşamalıdır! Üretkenliğini kaybetmiş insan yok olmalıdır! Güçsüz insanlar hayattan elenmeli. Dünyaya hâkim olmak için âciz, savunmasız, bîçâre ve desteğe ihtiyaç duyanlar ayıklanmalıdır.
“ay vurunca çatlatır göğsümdeki mahşeri
çünkü kavganın göbeğidir benim yerim”
Zayıfların yok edilmesini hakkı gibi gören yenidünya; kendini düşünür sadece, kuracağı düzeni düşünür. Hükmetmek için ego histerisi anında verdiği kararı tez elden tatbik eder. İlerlerken kendine köstek olanı, ayağına bağ olanı “öteki” ilan eder, damgalar ve işine yaramayanı yok olmaya mahkûm eder. Sırtındaki kamburu atarak her türlü sorumluluğundan kurtulur yenidünya; hastane masraflarından, ilaç masraflarından, bakım masraflarından.
“varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki”
Leyla Yıldız / 21 EKİM 2021