Osmanlı İmparatorluğu’nun 34.padişahı
Vefatı 10 Şubat 1918 Beylerbeyi Sarayı, İstanbul
Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. padişahı olan II. Abdülhamid, 113. İslam halifesidir. 31 Ağustos 1876 yılında padişah ilan edilen II. Abdülhamid, 1909 yılın kadar kesintisiz 33 yıl sonun da, ittihat ve terakki, Batının uşakları ve Siyonistler tarafından Tahttan indirilmiştir.
31 Mart ayaklanmasıyla tahttan indirilen II. Abdülhamid, 3 yıl Selanik’teki Alatini Köşkü’nde ev hapsinde tutulmuş, 1912 senesinde Beylerbeyi Sarayı’na getirilmiştir.
Bundan 6 sene sonra 10 Şubat 1918 yılında İstanbul’da vefat eden II. Abdülhamid, Sultanahmet/ Çemberlitaş Divanyolu’nda bulunan Sultan II. Mahmut ve Türbesi’nde defnedilmiştir.
Türbe Ayasofya’dan Beyazıt meydanına doğru giden yolun sağ taraftadır.Türbede 2.Mahmud,Sultan Abdulaziz ve 2.Abdulhamid ile beraber toplam 11 sanduka bulunmaktadır.
İttihatçıların çıkardığı İsyan sonun da,”hal” fetvası Elmalılı Hamdi Yazır tarafından verilmiştir.”Hal” kararını tebliğ için kimler gitmiştir.
Otuz üç sene Devlete büyük hizmetler etmiş Padişah’a hal’ini tebliğ şekli İttihatçılar için en büyük leke olarak kalacaktır. Bir İslam halifesine hal’ini tebliğe; Selanik Milletvekili Yahudi Emanuel Karasso, Ermeni Ayan (Senato) üyesi Aram Efendi, Draç milletvekili Arnavut Es’ad Toptani ve Senatör Bahriye Feriki (Koramiral) Gürcü Arif Hikmet Paşa tayin edilmişlerdi.
Karaso, İtalyan casusu bir hâin idi Es’ad Toptanî Paşa Arnavut istiklâli için isyan etmiş ve pek çok masum insanı katletmiştir. Aram Efendi’nin Ermeni komiteleriyle yakın münasebeti vardı. Arif Hikmet Paşa da karanlık işler çeviren bir adam olarak bilinmekteydi.
İttihatçılar idareyi ele aldıktan sonra ordu arasında büyük bir tasfiye hareketine giriştiler. Binlerce devlet tecrübesi olan subay, ittihatçı subaylara yüksek rütbeler vermek uğruna emekliye sevk edilmiş, ordu tecrübesiz subayların elinde kalmıştır.
Ordu bütünüyle siyasetin içine girmiştir. Çok acıdır ki kısa zamanda orduda görüş ayrılıkları başlamıştır. İttihatçı ve muhalif subaylar birbirlerinin can düşmanı haline gelmiştir. Bu vaziyetteki orduyla savaş kazanmanın mümkün olmadığı acı neticelerle görülecekti.
Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden sonra Osmanlı devleti maceraperestler subay ve idarecilerin eline düşmüştür.. En kötüsü ordu siyasetin en derin çukuruna düşürülmüştür.1.dünya Savaşına girilmiş, Rumeli’de ve devletin diğer bölgelerinde büyük toprak kaybı olmuştur.
İttihatçılar askerlik ile devlet idaresinin çok farklı işler olduğunu anlayamamışlardı. Devleti Balkan ve I.Dünya harbine sokmuşlar, koca imparatorluğun parça parça edilmesine Yurda düşman sürülerinin dalmasına vesile olmuşlardır.
Balkan ve I.Dünya harbine girilmeye bilinirdi. İttihatçılar gözü kapalı savaşa atılmışlar, neticede; orduda birliğin temin edilemeyişi, emir-komuta zincirinin kopuk oluşu ve kendilerinin devlet idare edecek kabiliyette olmayışları yüzünden savaşlar kaybedilmiştir.
Kendisini “hal” fetvasını okumaya gelenlere tarihe şahitlik edecek şu sözleri söylemiştir.
“-Ben 33 sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Hakimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah(s.a.v.)’dir. Bu memleketi nasıl buldumsa öylece teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakk(c.c.)’ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular.”
Ve şu sözü ekleyerek salondan çıktı:
“-Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım.”
27 Nisan 1909 ile Osmanlı’nın Düşmanlarına ve işgalcilerine teslim belgesi niteliğinde ki MONDROS ateşkes anlaşması tarihi olan 31 Ekim 1918 arasında sadece 9,5 yıl vardır ve ne acıdır ki 10 sene tamamlanmamıştı.
Başta Peygamberimiz Hz.MUHAMMED (s.a.v.)’in ve Tüm Şehitlerimizin , 2.Abdulhamid Han’ın Ruhları için bilhassa Allah Rızası için EL FATİHA.
TÜRKİYE POSTASI GAZETESİ
Genel Yayın Yönetmeni
Mustafa Hakkı SEZGİN