Urfalı geçmişine sahip çıkar, geçmişi geçmiş olmaktan çıkarır. Geçmiş ile bugün Urfa’da iç içedir.
Urfa Halk Kültüründe “ZILGIT”
Bir ucu güneyde Basra körfezine, öbür ucu kuzeyde Karacadağ’a kadar uzanan, mor etekli, başı dumanlı dağlarla insanlığa beşik olmuş, Fırat ve Dicle’nin gözyaşlarıyla ovalarını beslemiş, buğday ile bereketlenmiş kadim coğrafya; Mezopotamya… Mezopotamya’nın geniş ve bereketli ovalarına rengarenk bir mozaik gibi nakış nakış işlenmiş şanlı kentimiz; Urfa…
Urfa bugün tartışılamayacak tarihsel derinliği ve Büyük İskender’i bile kendisine hayran bıraktırmış geçmişiyle önemli bir kültürel zenginlik kaynağı, yarattığı maddi manevi kültür birikimiyle eşsiz bir yere sahiptir. Tüm dünyada uygarlığın beşiği sayılan kadim kentimizi her yönüyle tanıtmak, yaşamak, yaşatmak, araştırmak hepimizin görevi. Bu uğurda kültürel birikimimize sahip çıkan ve onu yaşatmaya çalışan, mücadele eden nice insana sahip olmak Urfa için çok önemli ve sevindirici. Urfa insanı geleneklerine bağlı, eskiyi korur ve yaşatır.
Urfalı geçmişine sahip çıkar, geçmişi geçmiş olmaktan çıkarır. Geçmiş ile bugün Urfa’da iç içedir.
Farklı ve hesaplanamaz bir zamanı vardır Urfa’nın. Yakan ve bereketlendiren güneşin yarattığı gölgedir bur da zaman… Urfa insanı sevdalıdır, doludur. Urfalı sıcaktır, heyecanlıdır. Coşkuludur Urfalı. Vefalı, hatırşinas, misafirperverdir… Duygularını saklamaz Urfalı. Acısını, neşesini, hüznünü, öfkesini doruklarda yaşar. Düğününde sevincini, cenazesinde kederini saklamaz, zılgıt çalar.
Mezopotamya’nın sesidir, çığlığıdır zılgıt. Zılgıt, Urfalının damarlarında dolaşır. O sadece bir ses değildir. Yastır, öfkedir, isyandır. Mutluluktur, başarıdır, zaferdir. Hayattan alınan intikamdır, genç yaşına doyamadan giden bir canı alan feleğe mesajdır. Kurulan düğünün, kaynayan kazanın, cana can katmanın gururudur. Urfalı coşar, aşka gelir, “nara! nara!” diye bağırır, “hala hala heeee” diye nara atar. Bir elini dudaklarına götürür, parmaklarını titreterek dudaklarına değdirip kaldırır ve kulaklara binlerce yıllık, zamandan azade bir acı, mutluluk, isyan, sevinç, övünç dolar. “Ti li li li li liiiiiii” sesi değildir yalnızca zılgıt. Bu seste birikmiş gelenektir, görenektir, kültürdür aynı zamanda.
Bu eylemin adı zılgıt çalmaktır. Zılgıt çalan kişi zılgıtçıdır. Zılgıtçı, güzel zılgıt çalandır. Zamansızdır zılgıt, acı ya da sevinç olsun her duygunun doruk anında ortaya çıkar. Hayatlı evin avlusunda çekilen halayda tokmağın davula, kılıcın kalkana değdiği anda, neçeklerin ardına saklanmış kadın yüzlerinden kopup gelir. Hem çekilen halay coşturur zılgıt çekenleri, hem zılgıt çekenler coşturur halay çekenleri. Adı konulmamış bir büyüdür aslında zılgıt. Dildir, sözdür, nefestir.
Karadeniz’de genç kızın yazmasındaki oyası ne ise, Urfa’da zılgıt odur.
Dilsiz coğrafyaların dilidir. Daha çok kadınlarla özdeşleşmiştir zılgıt. Dede Korkut’un masalındaki gibi boy boylamak, soy soylamak, çoğalmaktır. Aileye yeni katılan bir gelinin sevincidir. Bazen ise gelin olamadan ölen bir genç kızın yaşanmamışlarına isyandır zılgıt. Kadının adıdır, dilidir, sesidir, varlığı ve isyanıdır zılgıt Urfa’da. Zılgıt, Mezopotamya’yı çevreleyen mor etekli, başı dumanlı dağların, Fırat’ın, Dicle’nin sesidir. Harran ovasındaki pamuğun sevinci, avcının elinden çeken ceylanın isyanıdır. Zılgıt, Mezopotamya’nın incisi Urfa’nın sembolüdür. Pamuktur, turizmdir, tarihtir, medeniyettir. Göbeklitepe’dir, Balıklıgöl’dür. Urfa’nın sesidir. Urfalının misafirperverliği, vatanseverliğidir. Zılgıt Urfa’dır.
KAYNAK: : Urfa Halkevi Dergisi ——— ŞURKAV DERGİSİ
Şükrü ÜZÜMCÜ/Halk Oyunları Araştırmacısı/ sukru1881@hotmail.com