Zahmet yurdundan rahmet yurduna irtihal edişinin 88.yılı
Ömer Muhtar 1862 Yılında Libya’nın Batna kasabasında doğdu. Annesinin adı; Muharip kızı Aişe, babasının adı Muhtar dır. Bölgede saygınlığı olan Münifiye kabilesine mensuptu.
İlk eğitimini babasından aldı. Babası hac ziyareti sırasında vefat edince, baba dostu Seyit Giryani bakımlarını üstlendi. Cağbub İslami ilimler akademisinde yüksek tahsilini tamamladı.
Ömer Muhtar iyi bir din âlimi olduğu gibi, mahir bir ziraatçı ve sanatkârdı. Cağbub üniversitesini temsilen birçok vazife ifa etti. Kasur zaviyesinin imamlığını yaptığı dönemde, aşiretler arası sulh görüşmelerinde önemli ve etkili rol üstlendi.
Ömer Muhtar, 19. Yüzyılda Afrika’da etkili olan Senusi hareketinin etkin şahsiyetlerinden biri idi. Senusilik;Bir ıslah hareketi olmakla beraber, tasavvuf ile cihadı mezcetmiş dinamik bir mücahede ve mana hareketi idi. Bu itibarla Senusilik; Bölge halkının kabul ve teveccühüne mazhar olmuş, kısa sürede kitlelerin buluştuğu ve birleştiği bir çekim merkezi haline gelmişti.
İngilizler Mısırı işgal etmiş, diğer batılılar İslam coğrafyasına çullanmış, ölüm döşeğindeki hasta adamın Osmanlının mirasını paylaşmakta yarışılıyordu. İslam âlemi yorgun, bir o kadar da olanlar karşısında şaşkındı.
İtalya, İşgalde geç kalmışlığın telaşıyla, 1911’de Libya’ya işgal harekâtı başlattı. Osmanlı devletinin, dört bir taraftan saldıran sırtlanlarla başı beladayken, Libya kolay lokma zannedilmişti. İtalyanlar Libya’yı kısa sürede işgal edip, birkaç gün içinde Trablus’ta kutlama hayalleri kurmuştu. Bütün hesaplar yapılmış, stratejiler belirlenmiş, ona göre asker ve mühimmat hazırlanmıştı.
İtalyanlar, hesaba katmadıkları bir duvara çarptılar. Senusi hareketi ve başındaki Mücahit Seyyid Ahmet Senusi savunma duvarı… Bu mücahitler topluluğu İtalyanlara kan kusturdu. Şeyh Senusinin ifadesiyle; ‘’Gençleri ihtiyarlatacak çetin savaş başlamıştı.’’
Gereği yokken Osmanlıyı birinci dünya harbine sokan güç, Libya mücahitlerini de bu harbe bulaştırarak, Mücahitleri stratejik bir felakete sürüklediler.
Birinci dünya harbinden sonra Mussolini liderliğindeki Faşist İtalyanlar, Libya işgalini tamamlamak üzere 1923 te tekrar saldırı başlattılar.
Bu sefer de, Mücahitleri küçük guruplar halinde organize ederek, vurucu timlerle İtalyanların başına balyoz gibi inen, askeri deha, büyük mücahit çöl aslanı Ömer Muhtar karşılarına çıkmıştı. Muhtar ve mücahitleri 10 yıl zarfında İtalyanlara kan kusturup, dünyayı dar ettiler.
Muhtar, iyi kamufle olmuş, değişik kılıklarda, muhtelif mekanlarda İtalyanların arasına sızıp, bilgi toplayan sağlam bir istihbarat ağı da kurmuştu.
‘’Ya kazanırız, ya da ölürüz’’ mefkûresinin üzerine oturmuş bir mücadele, tatbikî kolay lokma olmayacaktı… Ölümü esarete tercih eden mücahitlerin kaybedecekleri bir şeyleri yoktu. Bir canları vardı, onu da Allah için vermeye can atıyorlardı. Vatanlarını savunurlarken, şehadetin peşinden koşuyorlardı.
Cebel-i Ahdarı karargâh edinen Çöl aslanı Muhtar; Cesareti, dirayeti ve samimiyeti ile mücahitlere ruh ve ilham olurken, işgalcilerin de kâbusu ve korkulu rüyası olmuştu. İşgalciler gündüzleri hâkim olsalar da, geceleri hâkimiyeti mücahitlere kaptırıyorlardı. Mücahitlerin arkasında muazzam bir halk desteği vardı.
İtalyanlar, Muhtarla anlaşma yolunu denediler, cazip dünyevi tekliler sundular. ‘’Ben her isteyenin yutabileceği kolay bir lokma değilim, hiçbir dünyalık beni davam ve cihadımdan vazgeçiremez.’’ Diyerek kararlılığını ifade etmiştir.
Mısıra gidip İdris Senusiden yardım talebinde bulundu, talebi reddedilince, Libya’ya döndü. Fakir fakat fedakâr Libya halkının verdiği destekle işgalcilere karşı mücadeleye devam etti. Vazgeçemezdi cihadından, dönemezdi kutsal davasından, çünkü ona bu mücadele ruhunu anası muharibin kızı Aişe aşılamıştı. Bu inancı ilk muallimi babası fısıldamıştı kulaklarına…
Savaş meydanında Mücahitlerle başa çıkamayan işgalci düşman, şeytani planlarını devreye soktular. Kabile reislerini satın alarak cihat cephesini yarma yoluna gittiler. Bunu da Ömer Muhtarın çocukluk arkadaşı Şerif el Giryani’yi kullanarak yaptılar. Bu işbirlikçi, Muhtarı vazgeçirmek için her yolu denedi.
Hanımı ölünce Ömer muhtar ağlar, nedeni sorulunca; ‘’Ben her düşmanla çarpışmadan sonra çadırıma döndüğümde, eşim çadırın kapı bezini açıp yukarı kaldırırdı, bunu neden yaptığını sorduğumda; ‘’Allahtan başka hiçbir şeye başını eğmeyesin diye yapıyorum’’ derdi. ‘’Başımı dik tutayım diye çırpınan kadınımı kaybettim, işte ben ona ağlıyorum’’ der. Muhtarın başarılı mücadelesinde benzer birçok faktörün etkisi vardır.
‘’Çocuklarınıza sütle birlikte kurandan öğütler verin, boyları büyürken kalpleri ve bakış açıları da büyüsün.’’ Veciz ifadesinden de anlaşılacağı gibi, Ömer Muhtar, Kur’an eksenli bir yaşam tarzı arzuluyordu. Ömür boyu bu uğurda mücadele verdi, bunun için savaştı ve bu hal üzere ruhunu rahmana teslim etti.
İtalyanlar bu çirkin işgal savaşında, her şeyi mubah görmüş, her şeytanlığa başvurmuşlardı; Ekinler yağmalanmış, ormanlar yakılmış, kilerlerdeki erzaklara el konulmuş ve çölün geçim kaynağı olan hayvanlar telef edilmişti.
Her türlü gayri insani şiddet uygulayan İtalyanlar, bu özgürlük savaşçılarını dize getirmek için, sivil ve masum halkı katlederek soykırım yaptılar. 18 Ocak 1931 de Kufrayı işgal eden İtalyanlar; Çocuk-Yaşlı, kadın-erkek demeden insanları öldürdüler, insanların üzerinden tanklarla geçip katlettiler. Evleri yakıp-yıkıp yerle bir ettiler. Âlimleri uçaklardan aşağı atıp, kütüphaneleri yaktılar.
Sonuç olarak General Mezetti; ‘’Cihat ruhu ile mücehhez bu göçebe insanları, çiftlik sahalarına, ya da Şehirlere çekip, dünyalıklarla meşgul etmedikçe kontrol altına almamız mümkün değildir’’ diyecekti.
15 Eylül 1931 de hükmü önceden verilmiş, göstermelik bir yargılamanın sonucu, idama mahkûm edilen Mücahit Ömer Muhtar, İtalyan sıkıyönetim mahkemesine karşı şöyle haykırır; ‘’Hüküm ve karar sadece Allah’ındır. Sizin bu sahte hükmünüzün hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Allahtan geldik, nihayetinde ona döneceğiz.’’
16 Eylül 1931 kampta esir tutulan binlerce Libyalının önünde idam sehpasına çıkartılır. Bir Mücahit ve muvahhide yakışır asalet ve metanetle, boynuna geçirilmiş ipe aldırmadan, Fecir suresinin;
‘’Ey itminana ermiş nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön. Kullarıma dâhil ol ve cennetime gir.’’
Ayetlerini okuyarak, bu darı fenadan darı bekaya kanat çırpar. Zahmet yurdundan rahmet yurduna irtihal eder.
Muammer Kaddafi’nin parasal desteğiyle, Mustafa Akkad’ın yapımını üstlendiği ‘’Çöl Aslanı Ömer Muhtar’’ filmi ile bu mücahidin mücadelesi dünyaya duyurulmuştur. 1981 yapımı olan bu film hala seyircisinin gönlündeki yerini muhafaza etmektedir.
Yaşamını inancına adayan, Şeyhu’ş-Şüheda Ömer Muhtarı rahmet ve minnetle anıyoruz.
Abdulgani TEKİN 15 Eylül 2019