Mezhepler ayet ve hadisleri farklı anlamaktan/yorumlamaktan kaynaklanan ekollerdir ve farklı anlayışların en baştan Hz.Muhammed (s.a.v.)’in zamanında İslam toplumunda mezhebi farklılıklara ihtiyaçta yoktu. Dini meselelerde Müslümanlar Hz.Muhammed (s.a.v.)’e gelip soruyordu, hüküm Peygamber tarafından veriliyor, gelenlerin davaları/soruları neticeye bağlıyordu. Bazen de soruyu cevaplandırmak için konu hakkında vahiy gelmesini bekliyordu ve eğer ayet açıklamaya muhtaçsa, Allah Resulü tarafından o ayeti izah ediliyordu. Burada bağlayıcı olarak Müslümanların hassasiyetleri ve Allah’ın emrini bildiren “Muhammed size ne emretmişse alın, neyi yasaklıyorsa ondan da kaçının” (Haşir, 59/7) ayeti vardı.
Ancak Günümüzde mezheplere gerçekten ihtiyaç farklı anlayışların/yorumların kurumsallaşması anlamında, Müslümanların dinini yaşaması adına ciddi öneme haizdir. Her ne kadar Mezheplere ihtiyaç yok/ “Bize Kur’an Yeter” diyenler var ise de ; Kuran’dan: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…” Al-i İmran Suresi 103. Ayetini delil olarak gösterseler de, bu ehli sünnet alimler tarafından bu ayetin mezheplerin karşıtlığın da kullanılmasını kabul edilmeyip ibadetlerin selameti adına uygun görünmemektedir. Her ne kadar mezheplerin varlığının İslam âleminde birlik oluşturulmasında en büyük engellerden biri olarak görülse de, Mezhep karşıtı olanlar tarafından kullanılmaya çalışılsa da ve Mezhepler arası çatışmaların siyasi, dini egemenlik ya da menfaate dayalı çatışmalara araç olarak kullanılsa da İnananlar açısından mezheplerin bir bütünün parçaları olarak bağlayıcı kabul edilmektedir/edilmelidir.
İslam mezhepleri, başlangıçta İlk dönemlerde Hz. Ali (r.a)ile Muaviye arasındaki savaş/iktidar mücadelesi olması ile beraberinde İslam toplumunda bölünme ve Sünnilik, Şiîlik, Haricilik şeklinde ilk mezhepsel ayrışmaları getirmiştir. Daha sonraki yıllar da ibadette ki uygulamalar da, itikadi ve Ameli mezhepleri de ortaya çıkmıştır. Sünniler günümüzde itikatta Maturidilik ve Eşarilik, fıkhi açıdan Ameli olarak da Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelî mezheplerine bağlıdırlar. Bu dört mezhepten ilki olan Hanefi mezhebi itikad olarak Maturidiliğe diğer üç mezhep ise Eşariliğe bağlıdırlar.
SELEFİLİK
Selefilk; Terimine bağlı olarak iman esaslarıyla ilgili konularda ilk dönem bilginlerini izleyerek âyet ve hadislerdeki ifadelerin zâhiri ile yetinip bunları aynen kabul eden, teşbih ve tecsîme düşmeyen, bunları başka bir anlama çekme (te’vil) yoluna gitmeyen itikadi toplulukları belirtmek için kullanılır.
Selefiyye anlayışının en belirgin özelliği akaid sahasında akla rol vermemek, âyet ve hadisle yetinmek, mânası apaçık olmayan, bu sebeple de başka mânalara gelme ihtimali bulunan âyet ve hadisleri yorumlamadan, bunları bilmeyi Allah’a havale etmektir. Bunlar ; Selefiyye veya Selefiyyun (geçmişe bağlılar) olarak anılmasını istedikleri için kullanılmaktadır. Selefilik, sözlükte selef “önceki nesil”, selefiyye de “bu nesle mensup olanlar” anlamı taşır.
İmam Şâfiî, İmam Mâlik, İmam Ahmed b. Hanbel -bir kısım görüşleri itibariyle Ebû Hanîfe, Evzaî, Sevrî gibi müctehid imamlar, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Dârimî, İbn Mende, İbn Kuteybe ve Beyhaki gibi hadisçiler, Taberî, Hatîb el-Bağdâdî, Tahâvî, İbnü’l-Cevzî ve İbn Kudâme gibi bilginler; Müslümanlar arasında mezheplerin kurulmuş olduğu 8. ve 9. asırların öncesinde yaşayan sahabe, tâbiîn ve tebeut tabiin gibi Müslümanlar “Selef-i Sâlihîn” kabul edilir, “Selef-i Sâlihîn” ile selefilik farklı kabul edilmelidir.
Selefiliğin temelleri çoğunlukla İbn-i Teymiye ve öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından atılan bir inanç hareketidir. Günümüz Selefileri çoğunlukla, Vehhabîlik fikir akımının kurucusu Muhammed bin Abdülvehhâb’ın yazılarını ve görüşlerini rehber olarak kabul eder. Vahhâbî ve Selefiler, diğer itikad ve mezheplerin Müslümanlarını bid’at, küfr ve şirk ile itham etmektedirler.
Selefi alimler olarak da İbn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye (ö. 751/1350), İbnü’l-Vezîr (ö. 840/1436), Şevkânî (ö. 1250/1834) ve Mahmûd Şükrî el-Âlûsî (ö. 1342/1924) sayılabilir.
Neo Selefilik ne?
Modern zamanlarda kendilerini Selefiyye’ye nispet ederek ortaya çıkan Neo-Selefîk ise, belli bir mezhep, meşrep veya grup ismi olmaktan ziyade, uçlarda dolaşan bir din dilini benimseyerek dışlamacı, suçlayıcı, itham edici, tekfîr edici ve sorun üretici bütün şiddet taraftarı dinî akımların ortak şemsiyenin adıdır.
Selefîlik modern bir harekettir tek tip bir Selefîlik yoktur.
Her Selefîlik şiddet yanlısı değildir.
Selefîlik, itikadi mezheplere yani Eş’arilik ve Matüridilik karşıtı bir harekettir.
Selefîlik ne İslam’ın ilk üç asrını anlama çabası ne de ehlisünnetin has yoludur. Selefîlik, ehlisünnet çizgisine karşı alternatif bir model denemesidir ve başarısız olmaya da mahkûmdur.
Selefiler kendilerini Sünnetlere ve sahabelerin görüşlerine bağlı göstererek kendilerinin İslam’ın bu ilk iki neslinin takipçisi olduğu göstermek için bu kelimeyi kullanmıştır. Böylelikle Sünnilik’te olan icma-i ümmete, kıyasa ve re’ye başvurulmasını kabul etmeyerek, her sorunun çözümünü yalnızca Kur’an’da, Sünnette, sahabe ve tabiunun görüş ve uygulamalarında aradığını söyleyerek kendilerine meşruiyet kazandırmaya çalışmayı esas edinmişlerdir. 18. Yüzyıla kadar ortalarda adı bile olmayan Müslümanların arasında tefrikayı sağlamak için ortaya çıkarılmış bizzat İslam’ı İFSAD ve Müslümanları biri birlerine kırdırma hareketidir.
Selefîlik
Bunları kendilerine hakiki ehl-i sünnet anlamına gelen Ehl-i sünneti hassa demektedirler. Selefin olarak üstünlüklerini ise ümmetin en hayırlısının Hz. Peygamber döneminde yaşayanlar, sonra onların ardından gelenler (sonra da onları takip edenler) olduğu yolunda rivayet edilen hadise dayandırmaktadır. Böylece güncel/döneme ait yaşayışlara/sorunlara, İslam’ın esasından sapmadan güncel çözüm üretmeye karşı olduklarını ifade etmektedirler. İslam’ı yaşayış olarak ehli sünnet mezheplerden ayrı düşündüklerini iddia ederek uygulamaya evvela ehli sünnet mezheplerine karşı şiddetin kapısını açılmışlardır ve bu mezheplere karşı ;İslam’ın kavrayıcı ve kapsayıcı yönlerini bir tarafa bırakarak özelikle Müslümanlara karşı savaşmayı tercih ederek şiddetin kucağına düşmüş/düşürülmüşlerdir. Bundan faydalanmaktan geri durmayan İslam düşmanları da bu örgütlerin aracılığı ile İslam’ın ve Müslümanların şiddet yanlısı oldukları fikrinin yaygınlaşmasını sağlamayı ve Müslümanların arasına tefrika koyma fırsatını kaçırmamışlardır.
İşte bu terör batağında cennet kurmayı vaad eden örgütlerin bazıları.. DEAŞ, Taliban, Boko Haram, Cundullah (İran), Eş-Şebab.. gibi şiddet yanlısı tebliğ yolunu tercih eden örgütlerdir. Günümüzde dünya Müslümanlarının % 12’si Selefî’dirler. En yoğun oldukları ülkeler Suudi Arabistan, Kuveyt ve Körfez ülkeleridir. Hanbelî mezhebi, Selefiyye anlayışına en yakın Sünni mezhep olarak tanınır ve fakat selefilik Hanbeli mezhebinden türememiştir.
Hepimiz şunu bir kere daha bilmeliyiz ki, semavi dinler diye bir tanım yanlıştır, din tektir o da İslam’dır. Sadece ve illa ki İslam, gönderilen Son peygamber(s.a.v.)in şeriatının hükümlerini hayata geçirilmesi manasında şeriat hükümlerinin “icma-i ümmete, kıyasa ve re’ye” başvurularak sonsuza kadar geçerli olacaktır İşte bu yolu takip ederek; Dileriz İslam’ın arzı kaplayan engin ilahi ilkeleri ile farklı anlayış/yorumlardan beslenen ve biri birilerini tamamlayan mezhep uygulamaları ile Dünya’ya hakim olur; İslam mezhep-meşrep farklılıkları ile birlikte inanan gönüller de yer bulur ve insanlığın saadetine ve selametine açılan sonsuzluğa götüren tarik olur.
NOT: İNHİRAF: Sapma, başka bir tarafa meyletme, tahrif olunma.
Mustafa Hakkı SEZGİN
Türkiye Postası Gazetesi /Genel Yayın Yönetmeni