Şiir; herhangi bir konuda anlatılmak istenenlerin kısa ve veciz sözlerle yazılıp kafiyelerle süslenerek, özetlenmesi sanatıdır. Normal bir yazıya göre akılda daha kalıcıdır.
Şairler, tarih boyunca bulundukları toplumun en sevilen, sayılan kişileri arasında yer almışlardır. Acı, tatlı tüm toplumsal olayları mutlaka bir şiirle tarihe not düşüp yazılı olsun, olmasın hafızalarda kalmalarını sağlamışlardır. Bu açıdan bakıldığında şairler, ismi konulmamış tarihçilerdir.
Her konuda rehberimiz ve önderimiz olan Resulullah’ın (sav) şairler hakkındaki düşüncelerini belirten –daha önce okuduğum- bir yazıdan alıntı yaparak, iki örnekle şairlerin toplumda ne kadar önemli vazifeleri olduğunu izah etmeye çalışacağım sizlere.
İlk örnek; Sahabe Hassan Bin Sabit (Ra.)
“Medine’ye gelen Hassan b. Sâbit (ra) de Müslüman olur. 60 yaşındadır. O günden sonra Efendimizin yanından ayrılmaz. Hassan b. Sâbit, yaşlı ve bedenen zayıf olduğu için Bedir gazasına bizzat katılamaz. “Cihad sevabına ve verilen müjdelere kavuşamadın” diyenler olunca üzülür. Fakat Allah’ın Resulü (sav) onun İslâm düşmanlarına karşı yazdığı şiirlerle cihat ettiğini ve düşmanlara karşı yazdığı şiirlerin her bir kelimesine verilen sevap, başkalarının gazada kazandığı sevaptan daha çok olduğunu bildirir: “Hassan’ın beyitleri düşmana ok darbesinden daha tesirlidir” buyurur.
Bir defasında kâfirlerin yüzkaralarını ortaya koyan bir şiirini okuduktan sonra Peygamberimiz, “Ey Hassan, müşriklerin, kâfirlerin yüz karalarını ortaya koy! Cebrâil seninledir. Ashâbım silâhla harb ettikleri gibi sen de dil ile harb et” buyurur. Hassan b. Sâbit el-Ensârî Hazretleri böylece cihâdın en kıymetlilerinden olan söz ve yazı ile cihad etmek şerefine ilk kavuşanlardan olur. Hayatı boyunca Rasûlüllah (sav)’ı şiirleriyle memnun eden Hassan b. Sâbit, O’nun vefatının ardından duyduğu derin kederi yine yazdığı mersiyelerle dile getirir.”
İkinci örnek: Abdullah Bin Revâhâ (Ra.)
“Abdullah b. Revâhâ (ra), Kusvâ’nın yularını çekerek Peygamber Efendimiz’in önlerinde yürür ve: “Ey kâfirler çekilin, Peygamberin yolundan ki Allahü Teâlâ, O’na gönderdi Kur’ân/ Her hayır ve iyilik vardır O’nun dininde, Bu din için ölmektir, en hayırlı ölüm de./ Gerçek Rasûlullah’tır, kabul ettim yürekten, Her sözüne inandım, kabul ettim şimdi ben./ Ey kâfirler! Kur’ân’ın, Allahü Teâlâ’dan, İndiğini siz inkâr eylediğiniz zaman/ Nasıl indirdik ise, darbeleri aniden ve nasıl ayırdıksa, başınızı gövdeden/ Onun mânâsına da, inanmazsanız eğer, iner aynı şekilde başınıza darbeler” diyerek kâfirleri kötüleyici şiirler okur.
Bunun üzerine Hz. Ömer, “Ey İbn-i Revâhâ! Sen Rasûlullah’ın önünde ve Harem-i Şerif’te nasıl şiir okuyabiliyorsun” deyince, Peygamber Efendimiz, “Yâ Ömer! Ona mâni olma. Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Onun sözleri, bu Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha çabuk, daha çok tesirlidir. Ey İbn-i Revâhâ devam et” buyurur.”
Çağlar ötesinden bugüne kadar, sanat ve sanatçı O toplumun mihenk taşı olmuştur, sanata ve sanatçıya, ilme ve ilim erbabına değer veren toplumlar kalıcı olmuşlar ve insanlık medeniyetine miraslar bırakmışlardır. Bu bir cami, medrese, köprü, faydalı bir buluş, edebi bir eser olarak da ya roman ya da şiir olagelmiştir. Bazen bir marş veya bir şiir O milletin kurtuluşuna götüren meşale olmuş bazen de O Milletin dertlerini, sevinçlerini anlatan türküler olmuştur. Bazen bir şair çıkıp duygularını ve aşkını gül demeti yapıp ;
Yar deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor, şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor, üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban, Mihriban.. diyerek sevgiliye göndermiştir.
Bazen de bir şair çıkıp hayatın ve ölümün gerçek sahibi olan Rabbine seslenerek..
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış…
Diyerek, esas gayesinin İlahi rıza olduğunu hafızalara kazımıştır. Her nasıl söylendi ise, Her kim söyledi ise iyiye, güzele, Hakka, hakikate dair tüm şair ve sanat ehlinden Allah (cc) ebeden razı olsun inşallah. Ben Urfa’lı Şair Hamdi ise nefesimin müsaade ettiği yere kadar , Milli şairimizin deyişiyle,
İmandır o cevher ki, ilahi ne büyüktür
İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür.
La’lü cevher sözlerin ışığında yazmaya üretmeye gayret edeceğim, bizim sesimizi ve sözümüzü gönüllerden dillere ebedi yaşatacak olan ancak ve ancak Rabbim’dir.
Şimdi de sizlere, şairlerin toplumda ne kadar önemli vazifeler üstlendiğini, şair olmanın öyle çok kolay olmadığını anlatmaya çalıştığım, geçmiş yıllarda kaleme aldığım şiirlerinden birini takdim etmek istiyorum.
ŞAİRLER
Varmayın üstlerine, şairler duygusaldır
Doğruları haykıran nazlı birer tellaldır
Bıkmadan usanmadan yazıp dokundururlar
Kalemler zehir yazsa dilden dökülen baldır
Halleri gizemlidir, cümleleri esrarlı
Hayalleri geniştir, işlerinde kararlı
Şiirlerle konuyu getirirler gündeme
Hak için hakikate hepsi birden duyarlı
Onlardır olayları ayrıntısıyla süzen
Onlardır akıntıya her zaman karşı yüzen
Ne ölüm ne ayrılık hiçbir şey ağır gelmez
Haksızlıktır onları hep en derinden üzen
Sevdiklerini kalpten içtenlikle severler
Methiyeler dizerek şiirlerle överler
Bilerek isteyerek kötülük edenleri
Hiciv konusu yapıp cümlelerle döverler
Konu önemli değil yazarlar her mevzuyu
Bazen bir çiçek, böcek; bazen yavru kuzuyu
Uygun kafiyelerle cümleleri süsleyip
Edebi anlatırlar dile gelen arzuyu
Hamdi de kendisini şairlerden zanneder
Bazen durmaz şu dili, bu yolda bedel öder
Serde manzume yazmak dededen miras ona
Sanmayın öylesine şairlik hasbelkader
Mustafa Gül (Hamdi)
Selam, Sevgi ve şiir dolu günlere.
tebrik ederim Yegenim.Başarılarınızın devamını dilerim.