ABD, 1945 yılında Japonya’ya iki atom bombası attı. 6 Ağustos’ta Hiroşima, 9 Ağustos’ta ise Nagazaki kentlerinde 200 binden fazla insan öldü.
Daha önceki “Teslim ol” çağrılarına karşı direnen ve savaşa devam eden Japonya o gün teslim bayrağını çekti.
Özetlemek gerekirse; iki atom bombası Japonya gibi bir ülkeye yenilgiyi kabul ettirdi.
Deprem uzmanlarının tespitlerine göre 6 Şubat tarihinde yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerin şiddeti 500 atom bombasına eşdeğerdeymiş.
“Asrın depremi” diyoruz ya, aslında bu tabir, maruz kaldığımız deprem için küçük sayılır.
***
ABD’li sismolog Harold Tobin, sismolojik aletlerin icadından beri böyle bir depreme rastlamadıklarını belirterek Türkiye’deki 6 Şubat depremlerinin eşi benzerlerinin olmadığını söylemiş.
Sadece Tobin değil birçok yer bilimci, aşağı yukarı aynı görüşleri paylaşmış.
Yine birçok deprem uzmanı, böyle bir felakete karşı dünyanın en güçlü ülkesinin bile çaresiz kalacağını ifade etmiş…
***
Söz konusu depremlerin yaşandığı günlerde ülkemizde olumsuz hava koşulları hâkimdi ve bu yüzden çok sayıda uçak seferi ve okullar tatil edilmiş, mümkün oldukça insanların özel araçlarını kullanmamaları istenmişti.
Eşi benzeri görülmemiş deprem nedeniyle üstelik karayollarında da hasar oluşmuş ve çeşitli illerden deprem bölgesine ulaşmak isteyen araçlar yollarda uzun kuyruklar oluşturmuştu.
Şimdi…
Tablo bu kadar apaçık ortada iken devleti hala acizlikle suçlayanlara ne demeli?
Yakın geçmişte yaşanan Van, İzmir, Elazığ, Düzce gibi depremlerde devlet aciz miydi?
Depremden kısa süre sonra vatandaşın yardımına koşulmadı mı?
Depremzedeler için TOKİ tarafından konutları yapılmadı mı?
Birlik, beraberlik içinde olmamız, birbirimize kenetlenmemiz gereken bu acılı günlerimizde bile siyasi rant peşinde koşanlara “yuh” olsun…
***
Elbette deprem bölgesine geç gidildi.
Elbette geç müdahale edildiği için bazı vatandaşlarımız hayatlarından oldu.
Elbette birçok insanımız soğukta ve aç kaldı…
Elektrikler verilemedi, akaryakıt istasyonlarında yakıt bitti, ulaşımda sorunlar yaşandı.
İnsanlıktan nasibini almamış tipler hırsızlık ve yağma girişiminde bulundu.
Ancak depremin şoku atlatıldıktan sonra yukarıda saydığımız olumsuzluklara müdahale edildi.
Depremin 12’inci gününde bile canların enkaz altından çıkarılmalarını sevinç gözyaşları dökerek izledik.
***
Devlet Cumhurbaşkanıyla, bakanıyla, asker ve polisiyle deprem bölgesinde bütün çalışmaları denetliyor, süreci yönetiyor, güvenliği sağlıyor…
Akıl almaz yalanlarla devleti aciz göstermek isteyenler elbette boş durmuyorlar.
Hatay’da baraj yıkıldı yalanıyla çalışmaların bir süre durmasına bu nedenle belki de can kayıplarına yol açtılar.
Üç yıl önce Malatya’daki bakım merkezinde meydana gelen yangında dışarı çıkarılan bakıma muhtaç insanlarımızın yarı çıplak görüntülerini yayarak depremde yaşanmış gibi gösterdiler.
Bilezik için kol kesildi, tırların Hatay’a girişi yasaklandı, binlerce sığınmacı Suriye’den Türkiye’ye getiriliyor, AFAD’ın bazı hizmetleri engellediği gibi yalanlar sosyal medyada servis edildi.
Yüzlerce asılsız ihbar yapıldı, enkazda kalan insanların durumuyla alay edenler oldu…
Daha neler neler…
Tabii ki herkes fıtratına göre davranacak.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi; Herkes fıtratına uygun kişilerle, olması gereken yerdedir. Ne kargayı gül bahçesine ne de bülbülü çöplüğe alıştırabilirsiniz.
İHMALLER VE USULSÜZLÜKLER
Gelelim madalyonun diğer yüzüne; devletteki ihmal ve usulsüzlüklere…
Yıkılan binalardan başlayalım.
Yerle bir olan binaları müteahhitler tek başlarına yapmadı. Projeyi çizen mühendis, mimar ve inşaata izin veren, proje ile ilgili belgeleri onaylayan kamu personelinin de yargılanmaları gerekir…
Bir diğer eksiklik daha doğrusu kusur; devletin yereldeki kurumlarının büyük afetlere karşı hazırlıksız olmaları.
Zaman zaman çeşitli kurumların tatbikat haberlerini yazıyoruz, okuyoruz. Demek ki bu tatbikatlar göstermelikten öteye gitmemiş.
Yazımızın başlığında vurguladığımız gibi ülke olarak büyük bir şok yaşadık. Ancak depremin şiddetinin çok büyük olması ve dolayısıyla uğradığımız şokun fazla sürmesi insanlarımızın ölüm, yaralanma, aç ve açıkta kalma gibi mağduriyetlerine yol açtı.
İnşallah, 6 Şubat depremlerinden ders alınır ve hiç olmazsa bundan sonraki afetler, özellikle de beklenen İstanbul depremi için teyakkuza geçilir.
***
Öte yandan, deprem sonrası birbiriyle kenetlenen, dayanışma ve yardımlaşma yarışına girerek acıları paylaşan halkımızın bu büyük afette çok iyi bir sınav verdiğini belirtelim.
Rabbim vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin, yaralılarımıza acil şifalar, kalanlarımıza sabır ihsan etsin ve böyle afetleri bir daha göstermesin…
Müslüm AKTÜRK / TİNGADER Başkan Yardımcısı