Türkiye neresidir?
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu’da, küçük bir bölümü ise Balkan Yarımadası’nın güneydoğu uzantısı olan Trakya’da yer alan ülke olarak tanıtırsak yanlış bir tanıtım ve yanlış bir anlam ile geçmişe ihanet etmiş oluruz. Söze bizim 23 Milyon km kare içersinde kendi coğrafyasında adalet ile hükmünü 623 yıl icra eden ve 1922 yılından bu yana da 783.562 Km karede yaşamak/sığınmak zorunda bırakılan buna karşılık sınırlarını çizemeyeceğimiz gönül coğrafyamızın varlığı ile ecdadının mirası üzerinde geleceğe yürüyen adaletin ve mazlumların umudu olan, kendini insanlığın geleceğinden sorumlu görenlerin devletiyiz demek daha uygun olur. Geçmişimiz ve bu günkü sahip olduğumuz coğrafyamızı mukayese ettiğimizde 25/1oranında yani 25 kat topraklarından geri çekilmiş olduğumuzu görmekteyiz.
GÖÇLER VE TÜRKİYE
Bizim daha önceki tarihlerde yaşadığımız/yaşattığımız coğrafyalarımız da Hristiyan, Müslüman ve diğer inanışlara ait insan toplulukları bulunmaktaydı. 1922 yılından sonra yüz yıldan bu yana bizim geri çekildiğimiz topraklarımızda sorun yaşayan her ırktan-inanıştan insanlar Türkiye topraklarını umudun adası olarak görmüş ve ülkemize gelmiş gelmeye de devam etmektedirler. Balkanlardan, Irak, Suriye, eski Türk diyarlarından, Kafkaslardan ve şimdi de Afganistan’dan gelmeye devam etmektedirler. Türkiye’ye yöneliş her ne kadar idareciler anlamında olmazsa da halklar düzeyinde bizi kurtarıcı görerek yönelişleri devam etmektedir.
AFGANİSTAN GÖÇÜNÜN RİSK DEĞERLENDİRMESİ
Evet işte tam da burada, daha önceki göçlerde olduğu gibi İran üzerinden Ülkemize gelmesi kuvvetle muhtemel olan göç dalgasını da bu yukarıda anlamaya çalıştığımız perspektiften bakarak anlamlandırarak gerekmektedir. Verilecek bu karar Türkiye’nin önümüzde ki yüz yılda uygulanması muhtemel siyasi güç haritasında ve pazarlık masasındaki yerini belirleyecek etkenler arasındadır. Siyasi karar verici güçler arasında olabilmek için bizlerin batı ülkeleri ile olan ilişkilerinin yanın da Doğu ülkeleri ile olan ilişkilerimize de dikkat etmemiz gerekmektedir.
Burada hatırlayacağımız adına sonradan Ortadoğu diyerek bize olan aidiyetinin unutturulmak istendiği bölgenin Yüz yıl önce cetvelle çizilerek 51 devletçik çıkarılan Osmanlı toprakları olduğudur. Fakat şunu unutuyorlar bizim bu yapay sınırlara sığmayacağımızı veya çizilmiş sınırları değişemez olarak kabul etmeyeceğimizdir. Eğer biz her yüz yılda yeniden yapılan bir paylaşımın orta yerinde iken yeni dost/müttefik ülkeler oluşturamaz isek şu anda yaşadığımız ülkemizin de bize bırakılmayacağını kesin olduğudur. İşte tam da bundan dolayı zaman-zemin, Ekonomik-siyasi şartlar-dengeler kollayarak büyümenin, birlik ve beraberliğe ortam olacak şartların oluşmasına imkan sağlayacak çalışmalar yapmalıyız.
Gelen ve gelmekte olan göç dalgalarına terör muamelesi mi yapacağız yoksa gelecek 100-1000 yıllar için değerlendirilerek fırsatlar olarak mı göreceğiz veya adına iç muhalefet diyen kripto kurumların yönlendirmelerine boyun eğip ekonomik kayıpların bahanesine mi sığınacağız; işte bu verilecek olan karar neyi aradığımızın neye talip olduğumuzun rengini belirleyecektir.
USPUM OLARAK SON SÖZ
Bu durumda biz USPUM olarak ülkenin sağ-sol-orta münevverlerinin toplanmasını bunların oluşturacağı fikirleri halka anlatılmasını ve bu oluşacak fikirlerin devlete yön gösterebilecek olgunluğa getirilmesini savunmaktayız. Biz USPUM olarak buna hazırız ve söyleyecek sözlerimiz var; Çünkü Geçmişi geleceğe bağlamaya olanak sağlayacak bu durumları fırsata çevrilmesinden yanayız; Yüz yılın fırsatları olacak gelişmelerin Milletimiz adına heba edilmesine taraf değiliz.
Son söz olarak Dünyanın büyük ekseriyetinin batılı Emperyalist küresel vampirlerin hem kültürel hem ekonomik hem de bil fiil işgalleri altında olduğu gerçeğidir. Adına yenidünya düzeni dedikleri kölelik sistemini oluşturma çabasındadırlar, oysa biz tarihte ki misyonumuz ve inancımız gereği hayra anahtar şerre kilit olmalıyız. Batılı işgalcilerin bu insanlık adına felakete giden hesaplarını bozacak ve adalet nizamı içinde yenidünya nizamının kurucuları oyun yapıcıları olmak mecburiyetindeyiz. Biz sadece Müslüman halkların değil tüm dünyanın mazlumları adına masada-sahada olmalıyız.
Sözde müttefikimiz ABD’nin Türkiye üzerinde art niyetli planları olduğu görülmekte ve bu amaç doğrultusunda çevremizi üsler-ittifaklar ile ablukaya almıştır. Biz USPUM olarak Türkiye’nin ivedilikle güvenlik konsepti oluşturmasını zaruri görmekteyiz. Çevremiz de oluşturulan bu ablukaları 1. Halka,2. Halka, 3. Halka olarak plan çerçevesinde, kısa-orta-uzun vadeler gözetilerek özel anlaşmalar ile boşa çıkarmalı ve kendi lehimize çevirmeliyiz hatta tüm mazlumların kurtuluşuna vesile olacak duruma getirmeliyiz diye düşünmekteyiz.
USPUM Başkanı/ Muhammed Taha GERGERLİOĞLU/ www.uspum.org.tr