Sivas’ta yaşanan Madımak Otel’i provakasyonundan tam üç gün sonra, 5 Temmuz 1993’de, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü’nde 33 sivil öldürülüp, köy ateşe verildi. Olayın faili olduğu mahkemece karara bağlanmış olan PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan, olaydan habersiz olduğunu ve sorumlusunun örgütün Tunceli bölge sorumlusu Baran olduğunu ifade etmisti.
Köyü yüze yakın PKK mensubu basmış, saatlerce örgüt propagandası yapmış ve Sivas olaylarının intikamı için geldiklerini söyleyerek, tüm erkekleri kurşuna dizmişlerdir. Daha sonra köy ateşe verilmiş ve 214, köy okulu, köy camii ve halkevi yakılmıştır. Erkekler ise köydeki kavaklık alana götürülmüş ve orada katledilmişlerdir.
Olaylarla ilgili olarak 20 kişi gözaltına alınmış, haklarında idam ve çeşitli sürelerde hapis cezası istemiyle dava açılmıştır. Sanıkların on sekizi bu davalardan beraat etmiş, ikisi mahkum olmuştur. Koskoca bir katliam 2 kişinin üzerine yıkılarak basit bir cinayetmiş izlenimi yaratılarak dava kapatılmıştır. Katliamı gerçekleştirenlerin kendi beyanları ile sabit olan “ Sivas olaylarının intikamı” alındı ifadeleri nedense önemsenmedi ve yaşanan vahşetin üstü örtülerek gündemden düşürülmeye, halka unutturulmaya çalışılmıştır.
En az Başbağlar katliamı kadar vahşi olan Sivas katliamının günlerce, haftalarca hatta aylarca konuşulduğu, tartışıldı bir ülke de Başbağlar’ın neredeyse hiç konuşulmaması dikkat çekicidir! Gerek yargılamas ürecinde, gerekse daha sonraki yıllardaki anma yıldönümlerinde Sivas olaylarının gördüğü ilginin %10 bile Başbağlar katliamı ve mağdurlar için gösterilmedi.Görsel ve yazılı medya bu konuda sınıfta kalmış, çifte standardını göstermiş oldu! Sivas’da yaşanan katliamı yıllarca gündemde tutan sol görüşlü yazar, çizer, akademisyenleri Başbağlar Katliamını aynı heyecanla gündemde tutmadılar. Bu çifte standartlı tutumlarının insani olmadığını belirtmek zorundayım. Muhafazakar olarak bilinen çevre ve medya yayın organları ile yazarlar da bu süreçte gereken hassasiyeti gösteremediler.
Gerek Sivas, gerekse Başbağlar Katliamları ile buna benzer geçmişimizde çokça var olan hukuksuzluklar ve vahşetlere karşı tepki göstermek, sesimizi yükseltmek ve mağdurların hakkını aramak insan olmanın gereğidir. Zulmün ve vahşetin sağı-solu, milliyeti, ırkı veya dini olamaz. Zulüm ve vahşet kime yapılırsa yapılsın zulümdür ve insan olan tüm zulümlere karşı çıkmalı, mazlumdan yana taraf olmalı.
Unutulan ve unutturulmaya çalışılan bu katliamı yapanları ve yaptıranları bir kez daha lanetliyorum. 3 Temmuz Başbağlar Katliamının 29. Yıldönümü “sessiz sedasız” anıldı! Katliamda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Katliamdan arda kalan Başbağlar Köyü’nün acılı sakinlerinin acısını paylaşıyor ve gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasının insanlık onurunun bir gereği olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Mehmet zengin
Uluslararası Yazarlar ve Gazeteciler Cemiyeti
Kurucular Kurulu üyesidir.Cemiyette bir süre yönetim kurulu üyeliği ve Genel Sekreterlik görevini de yürütmüştür.