Çünkü Aile ve Sosyal Hizmet alanı toplumun hem hassas, hem de yaralı bir konu da ondan. Ülkemizde bazı alanlar maalesef çok ihmal edilmiş ve uzun zamandır savunmasız bırakılmıştır.
Aile kurumu çeşitli manipülasyonlar, medyanın olumsuz etkisi ve yönlendirmesi, çıkarılan yanlış mevzuatlar, hukuksuz uygulamalar ve kültür erozyonu ile sarsılmakta, artık toplumun sağlam çekirdeği ve temeli statüsünden sorunlu alan seviyesine inmiş durumdadır.
Sosyal Hizmet alanı ise; kentleşme, göç, çevre kirliliği, suç oranlarındaki artış, uygun olmayan çalışma ve barınma koşulları, eğitim ve istihdam sorunları gibi sosyal sorunlara ve toplumsal yozlaşmalara muhatap olmaktadır.
Aileyi önemseyenler ve dezavantajlı gruplar da hayat standartlarının iyileşmesi için eminim dört gözle yeni gelecek bakanı beklediler. Malum giden bakandan da pek dişe dokunur bir icraat görememişlerdi.
Bu ülkeye Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı Kim Olmalıydı?
Toplumun temeli olan aileyi koruyacak, daha yararlı hale getirecek, kanayan yara durumundaki dezavantajlı grupların dertlerine derman olacak en önemli yönetim biriminin başına gelecek kişiden, yani Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanından bahsediyoruz.
Bir Aile Bakanı düşünün aile kurumuna dahil olmuş evlilik nedir bilen, yuva kurabilmiş, eşi ve çocukları ile mutlu. Ehliyet ve liyakat şartlarını yerine getirmek adına bu alanın eğitimini almış, sahada çalışmış. Görev ve sorumluluklarının farkında olsun. Bu durumda bu alan bu kişiye gönül rahatlığı ile teslim edilir. Çünkü kişi bu alanın uzmanı ve söz sahibi birisidir. Bize de toplum olarak yapacağı faydalı, etkin işleri izlemek düşer.
Ancak yeni Aile Bakanımız evlilik hayatına girmemiş, yuva kurmamış, çocuk yetiştirmemiş ve bu alanda eğitim ve uzmanlığı olmayan birisi. Tam tersine şimdiki toplumsal algı ile aileye ve evliliğe karşı bir tavırlı olduğu bilinen feminist bir mücadele içinden gelen bir özgeçmişe sahip birisi.
Hiç baklava yememiş bir kimse onun yapılışını izleyerek, görüntüsüne bakarak hakkında bir malumat elde edebilir ve bu bilgisini baklavayı hiç bilmeyen birisine anlatabilir. Ama kabul edelim ki bu bilgilerin baklavayı doya doya yemiş tadına varmış birisinin anlatımına benzemeyeceği kesindir. Yani diyeceğim ne iş yaparsa yapsın, insanın o işi yaşayarak elde edeceği tecrübe kitaplar dolusu bilgiyi geçebilir ya da edinilen bilgiyi pekiştirebilir.
Yeni bakanımızın aile, sosyal hizmet alanı ile değil de başka konularda uzman olması ve maalesef aileyi öteleyen feminist bir argüman ve yaşantı içinde olması toplumun gözünden de kaçmadı.
Ayrıca ülkeyi özel alanda yönetecek tek kişinin yani bakanın neden alanında ehliyet ve liyakat sahibi insanlardan seçilmediğini anlamakta güçlük çekiyorum.
Türkiye de Sosyal Hizmet Uzmanlığı diye bir mesleğimiz var. Dört yıl bu alanda eğitim veren fakültelerden mezun bu insanlar. Hatta uzmanlıkla da yetinmeyip çalışan daha faydalı olmak adına bu alanda doktora, doçent ve profesör unvanlı binlerce insanımız var. Neden bu insanlardan bir tanesi bu bakanlığa getirilmez de konuyla uzaktan yakından alakası olmayan kişiler ısrarla bakan yapılır.
Gelelim Yeni Bakanın Özrü Kabahatinden Büyük Olayına!
Yeni bakan evli, çocuklu ve mutlu olsaydı ve bu alanda eğitim ve uzmanlığını tescil ettirseydi belki bu yaşanılan durum bir gaf olarak toplum tarafından rafa kaldırılabilirdi.
Vaktinde bu ülke Gençlik ve Spor Bakanının engelliler ile ilgili bir programda “sağlam kafa sağlam vücutta olur” gafını da duymuştu.
Ama şimdi durum biraz farklı, aile ve sosyal hizmet alanı pek de gaf götürecek alanlar değil. Hele ki öksüz ve yetimler. Bizler neden bu konu da çok hassasız hiç düşündünüz mü?
Özellikle doğu toplumlarında öksüz ve yetim söz konusu olduğunda, inanç ve gelenek den gelen çok büyük bir toplumsal hassasiyet devreye girer ve onların hakları korunmaya azami çalışılır. Bu bize bizi Yaradan’dan bir emirdir ayrıca.
23 Nisan vesilesi ile çağrılan tüm çocuklarımız o makamlara yıllardır keyifle, bilmiş, cesur ve şirin halleri ile otururlar. Bizler de toplum olarak tebessümle olanları izleriz.
Fakat bu yıl ki 23 Nisan hiç de öyle geçemedi. Aile ve Sosyal Hizmet Bakanının özrü kabahatinden büyük cinsinden bir olayına şahit olduk toplumca.
O gün bir çocuğumuz hayatın ona veremediği tüm olanaksızlıklara rağmen, gayet akıllı bir şekilde oraya çıkıp çekinerek de da olsa meziyetlerini göstermişken, Bakan Hanımın çocuğun devletin koruması altında olduğunu ilan ve ifşa etmesi hiç yakışmayan bir düşüncesizlik ve hoyratlıktı. Çocuk o kadar da etkilenmemiştir denerek geçiştirilemez ve hoş görülemez bir tablo yaşadık.
23 Nisan Ramazan ayına denk gelebilir. Ama çocuk 10 yaşında yani oruç tutma yaşı bile değilken, ona vermediği çikolatayı vermeme sebebi olarak Ramazan ayını göstermesine mi, yoksa çocuk olduğunu unutup çikolatayı bayram sonuna havale etmesine mi kızalım bilemedik toplumca.
Bakan Hanımın hakkını da teslim etmek lazım. Elinden geldiğince çocuğumuzu hoş tutmaya gayret etmiş. Ama belli ki çocuk ruhundan, öksüzlük ve yetimliğin ağırlığından ve annelik hassasiyetinden bi haber kalmış.
Sözün özü, devlete memuru alınırken gösterilen titizlik Bakanlar için de uygulanmadıkça, toplum olarak kalkınmaktan, refah seviyemizin artmasından ve gelişmiş toplum hayallerimizden pek bahsedemeyeceğiz bilgimiz olsun. Farkındalığımız artsın, yapıcı yönde talebimiz güçlensin.
Fatma Özçelik
Sosyolog – Sosyal Hizmet Uzmanı