Bu çalışmanın amacı İslamcılık ve Liberalizm ideolojilerinin, insan ve özgürlük arasındaki ilişkiye yaklaşımlarını karşılaştırmalı bir şekilde analiz etmektir.
İnsan ve özgürlük birbirleri ile etkileşim halinde olan iki kavramdır. Zira özgürlüğün var olabilmesi ve yer edinebilmesi için insan teki olan ferde ihtiyaç vardır. Dolayısıyla insanın olmadığı yerde özgürlükten bahsedemeyiz. İnsanın özgürlüğü ise her dinde farklı yorumlanarak tanımlandığı gibi bir takım ideoloji ve akımlarda da farklılık göstermiştir. İslamcılık ve Liberalizm özelinde bu farklılıkları açıklayacağız.
Liberalizm; kelime kökeni itibari ile özgürlük anlamına gelmektedir. İdeoloji olarak ise 17. Yüzyılda ortaya çıkmış, devlet müdahalelerinin en az seviyede bulunduğu ve bu çerçevede serbest piyasa ekonomisinin işleyişini öngören bir ideolojidir. Bununla birlikte bireyin her alandaki özgürlüklerinden hareket ederek rasyonel bir bireye dayalıdır. Yani liberalizm kendi kendine yetebilen ve otonom bir varlık olan birey üzerine inşa edilmiştir. Liberalizmin insana bakışı bireyselleşme bağlamındadır diyebiliriz.
Özgürlük ise negatif ve pozitif özgürlük olarak iki boyutta ele alınmıştır. Negatif özgürlük; insanın iradesinin önünde herhangi bir engelin olmamasıdır. Pozitif özgürlük de tabii hakların dışında ek özgürlük alanlarının tanınmasıdır. Kelime anlamından da anlaşılacağı gibi liberalizmin en temel noktasının özgürlük olması kaçınılmazdır. Çünkü birey, tanımı itibari ile tamamen kendi irade ve özgürlükleriyle merkezi otorite olandır. Söz gelimi liberalizmin özgürlük anlayışının temel referans noktası insandır. Bunun sonunca liberalizme göre bireysel gelişmeler ancak özgürlükle mümkün olacaktır.
İslamcılık; toplumun ilim adamları tarafından bir hareket şeklinde başlatılarak Osmanlının son dönemlerinde hayatiyet kazanmıştır. Bununla beraber hayata ve dünyaya bir perspektif oluşturan modern zamanların bir düşüncesidir. Aynı zamanda Osmanlı devleti, son dönemlerinde “İslam neden geride kaldı” diye sorduğunda, “İslam’dan uzaklaşıldığı için” cevabını veren bir ideolojidir. Bu sebeple İslamcılık, İslam’a yaklaşmanın Kur’an ile sünnete geri dönüşle gerçekleşebileceğini savunmuştur. Dolayısıyla İslam dinini esas alan bu ideolojide mutlak otorite ve genelde dinlerin özelde ise İslamcılığın özgürlük anlayışının meşruiyet noktası Tanrı’dır. Bu ifade İslamcılığın, insanın özgürlükten yoksun olmasını talep etmesi gibi anlaşılmamalıdır. Bilakis İslam dininin temeli olan sağlam bir iman, kişinin tamamen kendi tercihi ile yani özgür bir biçimde gerçekleşir. Aksi takdirde bu iman insanın içine doğduğu çevre ve kültür etkisiyle gerçekleşir. Bu da İslamcılığın tasvip ettiği bir durum değildir.
İnsan kendi özgür iradesi ile iman ettikten sonra bazı dini sorumlulukları başlar. Eğer özgürlük, liberalizmin esasında kabul ettiği gibi bireyin kendi başına karar vererek kendi sorumluluğunu alması ise İslamcılık özgürlüğe aykırı bir ideoloji değildir. Çünkü insan kendi kararı ve seçimi ile iman etmeli ve bunun sonuncuda dini yükümlülüklerini yerine getirmeyi kabul etmelidir. Dolayısıyla özgürlük sorumluluk ile beraber varlığını sürdürmektedir. O zaman İslamcılıkta özgürlüğe aykırı bir durum söz konusu değildir. İslamcılık, daha çok sorumlulukların es geçilerek hak anlamında bir özgürleştirilme isteğine karşıdır. Dolayısıyla özgürlük kavramına yüklenilen anlam ve yorum farkı vardır.
Bir başka açıdan değerlendirecek olursak Liberalizm bireysel çıkarı savunan bir ideoloji olmuştur. Kamusal yarar bu açıdan kabul edilebilir bir şey değildir. Buna karşın İslamcılığın temel hareket noktası olan İslam dininde ümmet anlayışı vardır. Üstelik iman etmiş bir kimsenin dini gereği sadece kendi menfaatini değil aynı zamanda eş, dost, akraba ve bulunduğu toplumun yararını da gözetmesi gerekir. Dolayısıyla İslamcılık insana bakışında salt kişinin çıkarlarını uygun görmez.
Yaşadığımız çağın gereklerini ve düzenini göz önüne alacak olursak insanlar liberal bir söylem olan bireysel menfaati öncelerse bu durumda ezilenlerin ve kaybedenlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Peki, burada ezilenlerin özgürlüğünü nereye koymalıyız? Bir kesim insanın kendi menfaatleri doğrultusunda yaptıkları, başka insanların özgürlüğünü kısıtladığı zaman özgürlükten ne ölçüde bahsedebiliriz?
Sonuç olarak baktığımızda Liberalizmde kadîr-i mutlak olan insandır. İnsanın bütün otoritelerden azade edilmesi/ özgürleştirilmesi hedeflenmiştir. Dolayısıyla liberalizmde bireyselleşme gelişir ve yoğunlaşır. Ancak bunun sebebi kabul görmesi ile alakalı değildir. Daha çok modern ve post-modernizm gibi süreçler ile ilgilidir. İslamcılık da ise kadîr-i mutlak olan Tanrı’dır. Vahiy merkezli bir ideolojidir ve İslam’ın dünya ile irtibatını sağlamaya çalışır. İslam insana bir dini seçme özgürlüğü sunar ve seçimleri sonucunda uyması gereken yükümlülükleri olduğunu belirtir. Liberalizm vahiy yerine akıl ve bilimi koyarken İslamcılık vahiy çerçevesinde düşüncelerini geliştirir. Bu demek değildir ki İslamcılık akıl ve bilimi yok saymıştır. Aksine vahiy merkezli bir şekilde akıl ve bilimi kullanmak istemiştir. Dolayısıyla her iki ideolojinin de özgürlük anlayışlarının birbirlerini karşılayamamasının temel sebebi İslamcılığın dine dayalı bir ideoloji olmasından kaynaklıdır.
Teoride bunları ifade eden ideolojilerin pratiklerine baktığımız zaman liberalizmin bugün çok fazla kabul gördüğünü söylemek mümkün değildir. Liberalizmin insan ve özgürlük ilişkisine yaklaşımı, çağın gereksinimlerini karşılayabilecek nitelikte değildir. İdeolojik olarak vaat etmiş olduğu özgürlüğü tam anlamıyla ortaya koymuş sayılmaz. Bunun karşısında İslamcılık insanlara kendi seçimleri doğrultusunda özgür, çelişkilerden uzak ve huzurlu bir yaşam sunar. Ancak yine de İslamcılığın bugün tam anlamıyla kendini gerçekleştirmiş bir ideoloji olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü İslam âlemi henüz kendi ilmi müktesebatı ile yeni bir paradigma ortaya koymuş değildir. İslamcılık, entelektüel ulema tarafından bunu yapabildiği takdirde liberalizm ve buna benzer birçok ideolojinin karşısında kuvvetle durabilecektir. Böylece çağın ihtiyaç ve soru(n)larını karşılayabilecektir.
Büşra DEMİR 17/07/2021