Postmodern insanın, insanlığın çöllerde gezindiği ilkel vakitlerden kalma, geçmiş dönemlere ait bir kavram olarak gördüğü aile; egemenlerin “Postmodern” dönemden “İnsan Sonrası” (posthuman) döneme geçmeye çalıştığı, makine olmanın eşiğine geldiği şu anda, bir an önce terk edilmesi, hatıraların arasına karıştırılması gereken bir kavram olarak görülüyor. Aile tipi toplumun terk edilerek, aile sonrasına geçişin fikri alt yapısı ise feminist ve Queer çevrelerce inşa ediliyor.
Ünlü feminist filozof Simone de Beauvoir İkinci Cins eserinde Evlilik ve aileyi; “erkek egemen düzenin, kadını baskı altında tutmak için geliştirdiği bir yapı” olarak görür ve çoğu feministler gibi “ailenin tamamen ortalıktan kaldırılmasını” önerir.
Queer ( Ailesiz Toplum) Teorisinin peygamberi olarak görülen Judith Butler da kimden aldığını ve katılıp katılmadığını belirtmediği alıntıda Simon de Beayvoir’le aynı fikirdedir; “Ev, erkeğin kamusal alanıdır. Kadın, erkeğin evdeki diğer malları gibi malıdır. Evlilik, erkeğin kadını mülkleştirerek dilediği an tecavüz hakkı elde etmesidir. Bu hali ile evlilik, sokakta işlenilmemiş tecavüzdür. Ya da “tecavüz”, sokak evliliğidir, evsiz bir evliliktir. Evsiz kızların evliliğidir ve evliliğe gelince, evcilleştirilmiş bir tecavüzdür[3]. Tecavüz erkeğin mal edinmesinin evsiz olanıdır. Nikâhlı olanına evlilik diyoruz” der.
(Butler’ın sanırım burada kastettiği tecavüzün yasaklandığı gibi evliliğin de yasaklanması gerektiğidir.-AHÇ)
Pınar Selek ise Kozmopolit’e yazmış olduğu “Evlilik Köleliktir” yazısında: “Her evlilik sisteme edilmiş en büyük hizmettir. Kölelik anlaşmasıdır. Evlilik binlerce yılın köhnemiş kurumuna, sistemin en güçlü, en köklü yapısına onay vermektir ve onun kuruluşunda rol almaktır. Evliliğin iyisi kötüsü olmaz. Evlilik bir kurumsal ilişkilenme biçimidir ve en iyi insanları bile kendi içinde eritir, kötürümleştirir. Bu kurum en çok kadınlara zarar verdiği için, onu dönüştürmede öncülük de kadınlara düşüyor… Gelin söz birliği edelim ve kimseye karılık etmeyelim! Evlenmeyelim! Evlenmeyerek sisteme en büyük darbeyi biz vuralım ve toplumsal dönüşüme öncülük edelim. Evlilik en örtülü, ama en köklü köleliğe teslimiyettir. Teslim olmayalım[6]” diye yazar.
Olaya bir başka açıdan bakan Chimamanda N. Adichie evliliğin kadını tek eşe mahkûm edip gen havuzunu daraltarak evrimin işini zorlaştırdığından, daha sağlıklı ve daha fazla hayatta kalabilecek çocuk yetiştirmenin önünde engel olduğundan şikâyet eder. Ona göre “Kadının partner sayısının artırması evrimsel açıdan en mantıklı olan yoldur[7]”. Ancak bunun olabilmesi için babadan oğula, anneden kıza[8] nakledilen, ahlak erkeğinin kurduğu egemenlik düzenlerini korumaya hizmet eden ahlak, edep, ayıp, utanma, bekâret, tek eşlilik gibi ilkel öğretilerin gelecek nesillere aktarımının durdurulması gerekir.
Kadın erkek ve çocuktan oluşan ailenin gelen saldırılara uzun süre dayanma imkanının olmadığını hesap eden egemenler toplumlara yeni aile, yeni partner ve ilişki modelleri öneriyorlar.
Bülent Somay, “Modern Family” isimli filmi değerlendirirken, az önce Amerika’dan verdiği istatistiki verileri yorumlarken şikâyetçiymiş gibi göründüğü (Kuşaklar arası ilişki, pedofili, ensest vs.) ilişkilerden pek de şikâyetçiymiş gibi görünmez: Hatta dizinin aykırı ve altüst edici niteliğinden ve “modern aileyi ve klasik normları” dağıtıyor olmasından oldukça memnun görünür. “Modern Aile” filmi kültürler, yaş grupları ve aynı cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi “normalleştiriyor”. Bu da iki farklı anlama gelir: Modern Aile, bir yandan ırkçı ve cinsiyetçi muhafazakârlığa meydan okurken, öte yandan, daha önce “aykırı” ve “altüst edici” olarak görülen fiilleri evcilleştirmektedir.”[14]
Yazarın tavrı çocuk cinselliği konusunda da devam ediyor: “Başta çocuk istismarlarını” ailenin yıkılmasını meşrulaştıran kötü bir fiil olarak sunarken az sonra “çocuk cinselliğinin baskılanmasını, dünya üzerindeki şiddetin bilinçaltını inşa edecek, hayati sonuçları olan bir uygulama” olarak tanımlıyor.
“Çocuk cinselliği, aslında üreme işlevinden bağımsız bir cinselliğin var olduğunun tartışılmaz kanıtıdır. Çocuklar üreyemezler, ancak daha doğdukları andan itibaren cinsellikle, yani bedenin tüm haz duyguları üzerinden yaşanan hazlarıyla içli-dışlı bir ilişki içerisindedirler. Bu hazlar ondan birer birer esirgenecektir büyüdükçe… Ya da öyle sanılacaktır.[15]” …
Hayatının ilk beş yılı boyunca (Dikkat lütfen, ilk beş yaş diyor!-AHÇ) adım adım ailenin cinsel kurgusundan dışlanan çocuk, ergenlikte, yani biyolojik olarak üreme kapasitesine sahip bir ön-yetişkin olduğunda, cinsellikle zorunlu olarak yeniden ilişki kurar. Ancak bu ilişki (ki bastırılmış olanın geri dönüşünden başka bir şey değildir) mutlaka histerik ve şiddet dolayımlı olmak zorundadır artık.
“Gayler ve lezbiyenler evlenebilmeli, mal ortaklıkları ve miras hakları kanun güvencesi altında olmalı kuşkusuz. Bunun olumlu bir politik/uzun vadeli anlamı da olabilir: Düzcinseller (normal ilişkiyi aşağılamak için üretilmiş bir kavram-AHÇ) dışında ne kadar çok yönelim/tercih “Modern Aileye” duhul ederse, o yapı da o kadar çok yadırganacak, “modern Ailenin” temel ön kabulleri sorgulanacaktır. (Sanırım burada yazar, eşcinsel evliliklerin aileden sayılması ile “aile” kavramının temel nitelikleri olan “sadakat” ve “nesil emniyeti” temellerini dağıtacağını öngören, dolayısı ile “aile kavramının” içini boşaltıp, anlamını yitirtip, tamamen çökmesine neden olacağını iddia eden fikre atıf yapıyor. AHÇ)
1932’de yazılmış tarihin bilinen en önemli ütopik romanlarından olan Aldoux Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında olduğu gibi çocukların tüpler içinde çiftlik hayvanları gibi, egemenlerin sistemi işletmek için ihtiyaç duydukları kadar ve geçmişin ahlak ve erdeme yönelik insani vasıflarını öğrenmeden üretildikleri bir sürece doğru sevk edildiğimizi düşünmek çok komplocu bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ancak Tanrının olmadığı yerde güçlüyü frenleyecek, hiçbir sınır tanımlayamadığımızı hatırlatmak isterim.
Bir de Sayın Abdulhakim Murad’ın deyişiyle: ”Kuşkusuz bunların hiç biri, seküler zihniyet sahiplerini ilgilendirmez. Çünkü onlar varoluştan herhangi bir anlam çıkaramadıkları için, niçin insanın maximum zevk ve hazzın peşinde koşmaması gerektiğini anlamazlar.”[22]
Ahmet H. Çakıcı
Yazının Devamı ve Tamamı/ www.ahmethakancakici.com
——————————————————————————————
[3] Çatışan Feminizmler, Judith Butler, s:66
[6] http://www.kozmopolit.com/Subat03/Diziler/pselek.html
[7] Chimamanda Ngozi Adichie’, Feminist Manifesto, DK Yayınları, 2019: 73 Feminist Manifesto madde 11: “Bir kadının çok sayıda partnerinin olması evrimsel açıdan mantıklıdır. Çünkü gen havuzu ne kadar geniş olursa hayatta kalacak bir çocuk doğurma şansı da o kadar yüksek olur”
[8] Judith Halberstam, Çuvallamanın Querr Sanatı s:170. “ Gölge feminizmin dili, Anne kız arasındaki, kızın annesinin mirasını devralmasını sağlayan ve böylelikle onu iktidarın ataerkil biçimleriyle olan ilişkisini yeniden üreten köklü bağın reddinin dilidir.”
[14] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:115
[15] Cinsellik Muamması. Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:119
[22] T.J. Winter Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, s:112)