İlk emir: Oku, kendini oku, kâinatı oku, kelamullahı oku, Rabbinin adıyla oku! Bilgini arttıracak, Rabbini tanıttıracak, zihinsel becerilerini geliştirecek, seni aydınlatacak, seni aydın kılacak şeyi oku! Oku! seviyeni, saygınlığını, üretkenliğini arttıracak; faydalıyı, güzeli, değerli olanı oku, oku ki değerin artsın, oku ki vicdanın cilalansın, yüreğin ferahlasın, zihnin beslensin, farkındalığın artsın, ruhun yücelsin. Oku, ama mutlaka oku, ne olur oku; kendini seviyorsan oku, aileni, çevreni, ait olduğun toplumu seviyorsan oku! İnsanlığa bir şeyler katmak için, mazlumların derdine çare olmak için oku, ne olursun oku! Okudukların, öğrendiklerin mutlaka hak ettiğini bir gün sana getirecektir.
Kalemin kıymeti, okumanın hikmeti insanın kendini ve Rabbini bilmesinde saklıdır.
Kendini ve Rabbini bilen doğal olarak yeryüzüne gönderiliş hikmetini de sorgulayacaktır. Ben kimim, nereden geldim, burada neciyim ve nereye gideceğim? Ve insanoğlu bu soruların cevabını bulmaya çalışacak, bu istikamette gayret gösterecektir. Atomu parçalayan, uzayın keşfine çıkan insanın kendi mahiyetini ve yaratılış gayesini sorgulaması da kaçınılmaz olacaktır. Geçici gaflet ya da manasız inat insanın hakikati bulmasını geciktirse de ahseni takvim olarak yaratılan; Allah’ın yeryüzündeki halifesi payesine sahip âdemoğlu fıtratındaki hakikate ulaşacaktır. Tersinden kalkmış, ‘’inadım inat’’ diyen kaide dışı istisnalara da ‘’sizin dininiz size’’ demek kafidir.
Kur’an’ı Kerim; ‘’Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’’, hitabıyla okumanın, ‘’ Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun’’ diyerek de yazmanın ehemmiyetine vurgu yapar. Kur’an bilenle bilmeyeni, cahil ile okuyanı mukayese ederken; ‘’körle gören bir olur mu?’’, ‘’ölü ile diri bir olur mu’’ karşılaştırmasını yapar. Bileni gören, cahili kör, bilmeyeni ölü, alimi diri olarak değerlendirir.
Tercih edilen ve övülen faydalı bilgidir. Fıtratı zehirleyen, sapkınlığa sürükleyen bilgiden uzak durulması telkin edilmiştir. ‘’ Faydasız ilimden Allah’a sığınırım’’ diyen Hz. Peygamberimiz, istikameti de işaret etmiştir. Hakkı tebliğ eden Peygamberlerin karşısına dikilen ve Mele’ denilen insanlar; devrin okumuş, bilen ve ileri gelenleriydi. Bunların faydasız bilgileri felaketleri olmuştur. İnsanın, felaketi olacak bilgiden sakınması da aklın gereğidir.
Bilginin kaynağı: Vahiy, akıl ve duyulardır, yani tecrübedir. Kesin olan, mutlak doğruya götüren vahiydir. Çünkü vahiy Allah’ın kelamıdır. Akıl kaynaklı bilgi; kişisel ihtiras ve menfaatin müdahalesiyle zararlı sonuçlara sürükleyebilir. Tecrübi bilgi ise süreç ve bedel isteyen bilgidir, hassasiyetle ayıklanırsa bazı kazanımlar sağlayabilir.
İdeal bilgi doğruya götüren ve doğruyu gösterendir. Doğru ve faydalı bilginin sahibi; kendini bilir, Rabbini bilir, faydalıyı önceler ve ‘’bedeli ölüm de olsa zulme karşı çıkar’’ yani ölümüne adil olur ve adaleti savunur. Bilgiyle amel edilirse irfan olur, irfan hikmet ve marifetullaha götürür, marifetullah muhabetullaha, o da mutlak mutluluğa yani iki cihan saadetine götürür yani varoluş gayesine…
Türkiye’de kişi başı kitap okumaya ayrılan süre günde 1 dakika, televizyon izlemeye 6 saat, internette geçirilen süre 3 saattir. Kitap okumada dünya 86.sı olup Afrika’nın yoksul ülkeleriyle aynı kategorideyiz. Türkiye’de kitap, ihtiyaç listesinin 235. Sırasında yer alıyor. Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise ortalama 10 yılda bir kitap okuyor.
Bizim insanımızın %60 ı Kur’an okumasını bilmiyor, %92 si de meal okumamış. Yani dininin ilk emri ‘’oku’’ olan Müslüman okumuyor, ‘’yaratan, öğreten ve ikram eden Allah’tır’’ diyen kitabın muhatabı okumuyor. Sonra da hayıflanıyor ‘’alemi İslam’ın hali ne olacak’’ diye.
Unutmayalım ki; vücut gıdayla, kaslar egzersizle, kalp zikirle, ruh ibadetle, beyin de okuyup öğrenmekle beslenip dinamizmini korur. Abdulgani TEKİN