Hz. Ali’ye ilâhlık isnat eden bâtınî bir fırka olan Nusayri’ler için ,Hz. Ali’nin ilâh kabul edilmesi beşerin ilâh yerine konulmasından çok, aşkın bir ilâhın beşere hulûl etmesi anlamına gelir. Nusayrîliğe göre Tanrı daha önce altı defa beşer olarak tezahür etmiş, yedincisi Hz. Muhammed döneminde Hz. Ali’de gerçekleşmiştir.
“Yedi devir” olarak tanımlanan bu devirler Âdem, Nûh, Ya‘kūb, Mûsâ, Süleyman, Îsâ ve Hz. Muhammed dönemleri olup bu devirlerde sırasıyla Hâbil, Şît, Yûsuf, Yûşa‘, Âsaf, Bâtıra (Petrus) ve Ali isimleriyle hulûl vuku bulmuştur
Nusayrilerin kutsal kitabı Kitab el-Mecmu’dur. Nusayriler kendilerini Alevi kabul ederler. Aleviler de Nusayrileri kendilerinden tanırlar. Ancak Anadolu Aleviliği ile Nusayrilik farklıdır.
Günümüzde bu adla bilinen fırka bazan diğer Alevî kesimlerinden ayrılması için Nusayrî Alevîliği, Arap Alevîliği, Suriye Alevîliği, Çukurova Alevîliği, Akdeniz Alevîliği, bazan da mahallî olarak Fellah (çiftçi) şeklinde zikredilmektedir.
Örneğin Nusayrîlerde cem yoktur. Kadınlar ibadetlere alınmaz. Kendi usullerine göre genellikle cami dışında namaz kılarlar, oruç tutarlar. 16 kutsal duaları vardır. Ali, Hasan, Hüseyin sevgisi ilahlaştıracak derecededir.
Gökyüzünde Güneş Muhammed’i, Ay ise Ali’yi temsil eder. Ay’a kötü söz söylemek Ay’a gidildiğini inanmak birçok Nusayri için günahtır.
Aleviler için kutsal olan Hacı Bektaş, Abdal Musa gibi yerlerle ilgilenmezler. Ali, Muhammed, Selman-ı Farisi isimlerinin baş harflerinden oluşan Ayn-Mim-Sin harfleri inanç şifreleridir.
Ali, Hasan, Hüseyin dışındaki imamlara fazla ilgi göstermezler. Haydari ve Klazi olarak iki gruba ayrılırlar. Klaziler Türkiye’deki topluluğun %30’unu oluştururlar ve daha tutucudurlar. Suriye’de ise Klaziler çoğunluktadır.
Nusayriler Suriye nüfusunun %11-15’ini oluşturular. Beşar Esed ve ailesi de Nusayridir.
Nusayrilerin itikadi görüşleri
Nusayrîlik diğer bâtınî gruplar gibi İslâm’la birlikte, başta Sâbiîlik olmak üzere doğup geliştiği bölgelerdeki eski inanç ve anlayışların iç içe geçtiği bağdaştırmacı bir inanç yapısına sahiptir.
Kutsal saydıkları kitaplarında, “Allah katında din İslâm’dır” âyetine yer veren (Kitâbü’l-Mecmûʿ, s. 407) ve kendilerini müslüman olarak tanımlayan Nusayrîler, Kur’an’a saygı göstermekle birlikte inanç ve ibadet anlayışlarını geleneğe göre biçimlendirmiş, âyetleri bilinen dil ve yorum kurallarıyla bağdaşmayan biçimde te’vil etmiştir.
Nusayrîlik gizliliği benimseyen bir fırka olduğundan bütün öğretiler sır konumunda olup bunları başkalarına bildirmek ağır suçtur.
İslamin bes sartı ise şöyle bir tevil esasına göre anlaşılır:
1. Şehadet: Nusayrilige girişte yukarıda sözü edilen şehadet kelimesi tekrar edilir. Sonra da “Nusayri dininden, Cundebî görüsünden, Cunbulanî tarikatindan, Hasibî akidesinden, Cillî inancindan, Meymunî fikhindan olduguma şehadet ederim” seklindeki söz söylenir.
2. Namaz: Namaz sesle yapılan bir ibadet olup, sadece duadır. Namazın başında “Ali, Muhammed ve Selman’i yüceltiriz” demek, namazı eda etmek olarak anlaşılır. Namaz Ali’ye açılan bir kalbin niyazi olarak anlaşıldığıdan, ferdi yapılır, ancak, bayram ve mukaddes günlerde cemaat hafinde de yapılabilmektedir. Namazdan önce abdest alınmaz.
Namazın sartlari beştir:
a) Beş şeçkini bilmek, Bunlar; Muhammed, Fâtir, Hasan, Hüseyin ve Muhsin’dir.
b) Gülmeden ve konuşmadan dua etmek,
c) Namazi, Abbasi rengi olduğu için siyah takkesiz kılmak,
d) İbadeti baskaları görmeden gizli yapmak,
el Namazı, “Ey Yüce, Büyük ve Arilarin Efendisi Ali, bize merhamet et” diyerek bitirmek.
Namazin sayısı yine beştir ve beş masuma tahsis edilmistir.
Bu namazın edası, Kur’ân-ı Kerîm’den Fâtiha, İhlâs ve diğer bazı kısa sûrelerle, Kitâbü’l-Mecmûʿdaki sûreleri ve “kuddâs” adı verilen özel bazı duaları okumaktan ibarettir.
Namazda Mekke’ye dönmek sart değildir. Öğleye kadar günesin doğuş yönüne, öğleden sonra ise batıya dogru yönelinir.
- Oruç: Namaz gibi İslâm’ın diğer temel ibadetlerinin de te’vil edildiği Nusayrîlik’te oruç Hz. Peygamber’in babası Abdullah’ın sessizliğini temsil eder ve diğer bâtınî mezheplerdeki gibi “sırları başkalarından gizlemek” anlamına gelir.
- Zekat: Zekatin manasi dini ögrenmek ve aktarmaktır.
Zekât Selmân-ı Fârisî’yi temsil eder ve “dini öğrenip başkalarına nakletme” mânasındadır. Bununla birlikte fırkanın iç işleyişinde zekât çeşitli vesilelerle icra edilen merasimlerden sonra şeyhe verilen paradır. Kendine özgü davranışları ile fırkaca kutsal sayılan kişileri sembolize eden haccın bilinen ibadetle ilgisi yoktur
Her aile malî sartlarina göre, şeyhe para vermek zorundadır.
Bu zekat yerine geçer.
5. Ziyaretler: Ziyaret yerleri çok önemlidir. Buralar beyaza boyanır ve aynı zamanda ibadet yerleridir. Ziyaret yerleri ya su kenarların da ya da ağaçlık yerlerdedir. Bu anlayışları eski Fenikelilerden kalan bir inançtır.
(Sehîr M. Ali el-Fîl, s. 87-90; Fığlalı, s. 186).
Budist temelli Tenâsüh ve Nusayrilerin Âhiret inancı
Nusayrî sisteminde belirleyici inançlardan biri tenâsühtür( Reenkarnasyon,Ruh göçü)
Fırkaya göre ruh ölümle birlikte bedenden ayrılınca başka bir bedene girerek yeniden dünyaya gelir. Bu yeni beden ölen kişinin önceki inanç ve yaşayışına göre değişir. Nusayrî bir mümin, sırları bilerek ve onların gerektirdiği biçimde hayat sürdüğü takdirde yedi değişim geçirip yıldızlar arasında yerini alır. İnkârı ve kötülüğü seçenler fıtratlarına göre köpek, deve, katır, koyun şeklinde doğarlar; çok çirkin davranış sergileyenler ise necis hayvanların yahut birtakım haşerelerin bedenlerine girerler. Kâfirler için hayvan olarak dünyaya gelme devirler boyu devam eder, sonunda Mehdî el-Muntazar ortaya çıkınca bunları insan şekline döndürüp öldürür
(krş. Sehîr M. Ali el-Fîl, s. 76-84; Öz, s. 190).
Bu inançları sebebiyle Nusayrî çevrelerinde çok sayıda yeniden doğuş öyküsüyle karşılaşılmakta, birçok insan önceki hayatından söz etmektedir.
Ahiret tasavvurları oldukça müphem bir nitelik taşıyan Nusayrîler dualarında cennet ve cehennem inancına yer verirler. Ancak bu, yaygın İslâmî anlayışta ortaya konulan tablodan büyük ölçüde uzak bir nitelik taşır.
Bu gün Suriye bu insanlar tarafından idare edilmekte olup, tarih boyunca Müslümanları devamlı katletmişlerdir. Sadece 1982 yılında Hama şehrinde gerçekleştirdikleri katliamda otuz bin sivil insan şehit etmişlerdir.
Sonuç olarak; gerçekte bir mezhep gibi görünmesine rağmen Nusayrilik ne Hristiyanlikla ne Yahudilikle, ne de İslam ile ilgisi olmayan; gerek inanç, gerekse ibadet yöntemleriyle ayrı bir inanç olarak ortaya çıkmaktadır.
Bunların kâfir, müşrik, mülhid olduklarında bütün Ehl-i sünnet ve Şia uleması ittifak etmiştir. Hatta İbn Teymiyye, bunların kestiklerinin yenilemeyeceğini, kadınlarının nikâh edilemeyeceğini söyledikten sonra; mürted olduklarından Cizye ödemekle hayat hakkına sahip olamayacaklarını bildirmektedir.
Nusayrilik bu tepkiyi görmesine rağmen bir ara Lübnan’daki İmamiye mezhebi mensupları tarafından Şiî bir mezhep olarak kabul edildi.
Nusayrîler Suriye halkının dörtte biri olmalarına rağmen 1971’den beri ülke yönetimine hakim olmuşlardır. Böylelikle kırk dokuz yıldır bütün ülke diktatör Baba hafız Esad ve Katil oğul Esat tarafından yönetilmektedir.
SURİYE’NİN ETNİK HARİTASI
20 milyon insanın yaşadığı Suriye’de nüfus ve dini yapı çeşitlilik gösteriyor. Arapların ezici bir çoğunluğa sahip olduğu Suriye’de Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Süryaniler ve Türkmenler de var. Araplar dışında en büyük grup Kürtler, ülkenin kuzeyindeki Kamışlı, Haseke gibi bölgelerde yaşıyor.
Nüfusun yüzde 74’ünü Sünniler oluşturuyor ancak Sünniler şimdiye kadar ülkede iktidara gelebilmiş değil. Yaklaşık 30 yıl süren manda döneminde Fransızlar özellikle diğer inanç gruplarını destekledi ve kritik görevlere getirdi.
Nusayrîler ya da Arap Alevîleri, Suriye’nin Lazkiye, Baniyas ve Tartus illeriyle; Lübnan’da ve Türkiye’nin Hatay, Adana ve Mersin illerinde yaşayan; Bâtınî İslam topluluğudur. İbn Nusayr’in takipçileri mânâsında Nusayrîler olarak adlandırılmışlardır.
Suriye’de Yaklaşık 3-4 milyon Nüfusun % 13 / Türkiye’de 1.000.000, Lübnan’de 500.000 (tahmin)/ İsrail’de ise Yaklaşık 10.000 ( Golan Tepeleri) Nusayri’nin yaşadığı binmektedir.
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi,EL JAZEERATÜRK ve Vikipedia