Nakşibendi büyükleri” Bizim İşimiz Çözmek Ve Bağlamaktır, bize Gelenlerin Kalbini İplik İplik Dünyadan Çözer, İplik İplik Ahirete Bağlarız” diyerek Nakşibendi yolunun amaç ve gayesini Allah’ın rızası, Kur’an ve Peygamber sevgisini kalbe nakşedip, nefsi terbiye etmektir diye tarif etmektedirler.
Peki Nakşibendilik nedir kurucusu kimdir?
Nakşibendi tarikatı, 1318-1389 yılları arasında Türkistan’da yaşayan Bahaeddin Nakşibend tarafından kurulmuştur ve İslam dünyasında çok yaygındır. Farsça bir kelimedir. Ve “kalbe Allah (cc) adını nakış yapan” demektir, bu tarikat, gerçek kimliğine Hoca Yusuf el-Hamadani’den sonra kavuştu.
Yusuf Hamadân 1140 yılında vefat ettiğinde, arkasında iki mürid bıraktı: Hoca Ahmed Yesevi, diğeri ise Abdülhalik Gücdivani.
Tarikat, ehli sünnet akidelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için Nakşibendiler kalben, gizli zikrederler. Nakşibendiye Tarikatı’nda topluca yapılan zikre hatm-ı hacegan denir. Müridlerin adedi on kişiden az ise, küçük hatme; çok ise, büyük hatme sesli, sessiz olarak icrâ edilir.
Nakşibend, “nakş” ile “bend” kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır; ancak isim gibi meşhur olmuştur.
Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hâle getirmek, mühür gibi kazımaktır.
Bend, Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir.
Kalbe Allah zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendî denmiştir.
Nakşibendi Tarikatı Düsturları
Abdulhalik-ıl Güjdevani tarafından sistemleştirilen “On Bir” tarikât düstûru
1) Vukûf-ı Zamanî
Mürid her an kendini yoklamak ve zamanı iyi değerlendirmelidir. Müridin kendisi gibi zamanı çok da değerlidir.
2) Vukûf-ı Adedî
Zikir sayısına dikkat etmek ve uymaktır, Mürid dersin adedi ve gerçek manasını düşünmelidir.
3) Vukûf-ı Kalbî
Kalbin daima zikr-i ilâhî ile meşgul edilmesi ve kalbin kontrol edilebilmesi yolu ile, albi daima Hak istikametinde uyanık tutmak gerekir.
4) Hûş der-dem
Her alınan ve verilen nefeste, nefesi verenin ve alacak olanın Rabbimiz olduğuna kalben tasdik ile beraber manen uyanık bulunmaktır. Nefes alıp verirken, Allah’tan gaflette olmamak gerekir.
5) Nâzar ber-kadem
Gözün ayak ucuna bakarak yürünmesi, Kalbi ve zihni fuzûli (boş) bakışlardan muhafaza etmek amaçlıdır.
6) Sefer der-vatan
Halktan ayrılıp Hakk’a doğru yürüyüştür,Hak yolcusu, devamlı seyir ve sefer halindedir. Hakka gitmek isteyen kimse, önce güvenilir bir rehber bulmalıdır. Bu yolun ilk durağı İlk seferi onu kendine değil Hak’ka kul olmaya götürecek mürşide olmalıdır. Sonra onun terbiye ve nezaretinde kalbin manevi seyri gerçekleştirilmelidir. Mürşid elindeki seyru sülük ile kalp aynası temizlenir. İlahi sevgi ve feyiz ile kalp kuvvetlenir. Nefsin sıfatları değişir. Böylece insan gösterişten ihlasa, gafletten zikre, zulümden adalete, isyandan itaate adım atar. Buna gerçek hicret denir. Kısaca Yüce Allah’a gitmektir. Tasavvufun hedefi, bu hicreti gerçekleştirmektir.
7) Halvet der-encümen
Tasavvufta genellikle halk ile beraber olan bir kimsenin Hak’tan uzak kalacağına inanılır. Müridin hali halk içinde de olsa halvet hali olmalıdır.
8) Yâd kerd( Hak’ı anmak, Zikir yapmak)
Kalbin zikir ile zakir hale gelmesi, yani dil ve kalp zikrini birleştirmektir. Şeyhin verdiği zikri, kalb ve dil ile daima tekrarlamaktır. Bu yolunen önemli faaliyetlerinden biriside zikre devam etmektir, çünkü şeklen zikir yapa yapa zikir insanın kalbine yerleşir. Şeklen ve takliden yapılan zikir ile hakikisine kavuşulacaktır, zikre devam edilince öze ulaşılacaktır.
9) Bâz geşt
Zikrullah esnasında kendiliğinden hatıra gelen iyi ve kötü her fikri kovmak demektir. Bu prensibin bir başka manası da, zâkirin zikir esnasında Allah Teala hazretlerini layıkıyla zikretmekten aciz olduğunu ve kusurlarını Allah’a arz etmesidir.
10) Nigâh-daşt
Muhafaza etmek demektir.
Tecelligâh-ı ilâhî olan kalp evine Hakk’tan gayrı şeylerin girmesini önlemektir,
Kalbi nefsani ve şeytani vesveselerden, zararlı düşüncelerden korumaktır. Unutulmamalıdır ki yarım saat dahi olsa kişinin hayal gücünü kendisinden tamamen uzaklaştırması çok zordur. Bunu gerçekleştirmek hakikat ehlince büyük bir başarı ve ender görülen bir durum olarak kabul edilir. Buna muvaffak olan kimse tasavvufun semeresini almış demektir. Bu mâna, bazı kemal sahibi Allah dostlarında bile ara sıra vâki olur.
11) Yâd-daşt
Allah’ı anmak, hiç unutmamak, devamlı zikretmektir. Bütün eşyada ilâhî tecellileri müşahede ile kalbini uyanık tutmalıdır
Gavs-ı Sâni Hz.leri (k.s) buyurdular ki: “Yüce Allah’ı zikre devam ediniz. Allah zikrini kalbinizin içine yerleştiriniz. Zikir kalbe yerleşince, siz istemeseniz de kalp Yüce Allah’ı zikreder. Midenizi düşünün; o, siz istemeseniz de kendi işini görür. Siz uyurken bile işine devam eder. İçine zikir yerleşen kalp de böyledir.”
Hatme: Hz.Muhammed (s.a.v.)’e salavat getirilerek, cemaat ile toplu halde yapılan bir halka zikridir. Kur’an ve sünnette övülen ve teşvik edilen zikir çeşitlerinden birisidir.
Vird: Dil damağa yapıştırılarak belirli (ders olarak verilen) sayıda dil damaktan ayrılmadan kalben Allah denilerek nefsin durulmasını (terbiyesini) amaçlayan günlük ibadet.
Sohbet, ilk dönem Nakşibendîliğinde seyrüsülûkün en önemli unsurlarından biridir. Nakşibendiyye’ye intisap eden müride intisap sırasında şeyh ya da onun yetki verdiği kişi her gün icra edeceği zikirleri öğretir.
Nakşibendiyye seyrüsülûkünde önemli unsurlardan biri de râbıtadır.
Râbıtanın gayesi kalbi dünyevî düşüncelerden temizlemek, mürşidin gıyabında onunla mânevî beraberlik tesis etmek ve bağlılığını tazelemektir.
ALLAH İÇİN YAPILAN HER ŞEY İBADETTİR.
Hak’ka yönelmek ile başlayan, İlahi Rızaya nail olma gayeli yolculuğu içinde olanlara ne mutlu. Nakşibendi Tarikatının silsilesinin halkasında olmak, yolda olmak, Hak yolunun yolcusu olana ne mutlu. Adil bir yargılamanın ilk duruşması olan ölüm emri gelinceye kadar her hareketini Allah için yapa bilmeyi, mübarek halkanın içinde kalabilmeyi büyüklerinin himmeti ile Rabbim bizlere ve gönlü Rabbe sevdalılara nasip etsin İnşALLAH.
Mustafa Hakkı SEZGİN/ Türkiye Postası Gazetesi /Genel Yayın Yönetmeni