BU yıl yine Dışişleri Bakanlığı davetlisi olarak katıldığım Antalya Diplomasi Forumu oldukça verimli geçti. Her gittiğimde “Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye” arasındaki farkı gözlemleyerek, dünya çapında nasıl söz sahibi olduğumuza müşahit oluyorum.
Bu sene dördüncüsü yapılan Antalya Diplomasi Forumu (ADF2025), Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde 11-13 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Antalya Diplomasi Forumu’nun 2025 yılı ana teması, “Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek” başlığıyla ifade edilmişti.
Forumda Rusya-Ukrayna Savaşı ile Gazze-İsrail Savaşları başta olmak üzere jeopolitik sorunlar, yapay zekâ, küresel ısınma, ırkçılık, çevre ve jeopolitik problemler gibi pek çok konu masaya yatırıldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın kapanış konuşmasında belirttiği üzere, 155 ülkeden 6 bine yakın konuk, 21 devlet ve hükümet başkanı, 5 devlet ve hükümet başkan yardımcısı, 2 meclis başkanı, 2 özerk yönetim lideri, 64 bakan, 61 uluslararası kuruluşun üst düzey diplomatları, düşünce kuruluşu temsilcileri, diplomatlar, bilim ve iş insanları ile farklı ülkelerden 950’ye yakın gazetecinin de takip ettiği ADF2025, Türkiye’nin dış politikadaki başarısını dünyaya serdetti.
ADF dünya çapında öneme haiz bir platform olmaya doğru her yıl daha hızlı ilerleyerek devam ediyor. Bu yıl yine bizim de müşahit olduğumuz önemli görüşmeler yapıldı, çözüm arayışlarının akabinde barış içinde, refah seviyesi yüksek bir dünya için ortak kanaatler aktarıldı. Çok yoğun geçen üç günde kadrajlarımıza ilginç görüntüler takılırken, diplomasi alanında mütenakız olan zıt kutupların aynı çatı altında toplanma görüntülerine de müşahit olduk. Pek çok fotoğraf, bilgi, ilginç görüşme, global ortak karar ve barış için atılması gereken adımların konuşulduğu müzakerenin yanında notlarımıza diplomatların yanlarında getirdikleri talepleri düştü.
Ermenistan diplomatları ile Azerbaycan diplomatlarını, Rusya ve Ukrayna diplomatlarını aynı çatı altında buluşturan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin uluslararası arenada nasıl başarılı olduğunu görüp takdir ve heyecanla takip ettik. Bunun ardından şunu ifade etmek elzemdir: Hem Ukrayna’ya İHA-SİHA satıp hem Vladimir Putin’le dost kalabilmek müthiş bir diplomatik kabiliyete sahip olma becerisi gerektirir.
Karim Khan ile görüşmemize dair notlar
Ajanslara düşmeyen, bizzat kendi çabamla temasta bulunduğum spesifik bazı mükâlemeleri Haber Ajanda okuru için paylaşacağım. Bu minvalde özellikle UCM Başsavcısı Karim Asad Ahmad Khan ile yaptığım görüşmeyi önemsiyorum.
2021’den beri Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı olarak görev yapan Khan, uluslararası ceza hukuku ve insan hakları hukuku konusunda uzman bir kanun adamı. Khan, doksanlı yıllarda bir dönem İngiltere ve Galler Kraliyet Savcısıydı. Gazze Savaşı sırasında Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “savaş suçu olarak sivillerin aç bırakılması, kasten büyük acılara yaralanmalara neden olmak ve savaş suçu olarak zalimce muamelenin” yer aldığı suçlamalarla iki isim hakkında tutuklama kararı veren savcıdır. Kerim Han, aynı zamanda Ukrayna-Rusya Savaşı’ndaki insan hakları ihlâlleri yüzünden Vladimir Putin hakkında da “savaş suçlusu” olarak tutuklama kararı vermişti.
Kerim Khan, Gazze’yle ilgili soruma cevap verirken son derece temkinliydi. Uluslararası hukuk açısından hassas bir dönemden geçildiğini söyledi. İsim vermeden, mevcut ABD yönetimine sözü getirerek hukukun kapsayıcılık ilkesinin olduğunu söyleyerek görüşme için teşekkür etti.
Ahad TV’ye verdiğim mülâkata dair
Antalya Diplomasi Forumu’nda, önceden plânlandığı üzere üç farklı Arap ülkesinin TV’lerine konuk oldum; mülteciler, Gazze, uluslararası insan hak ve özgürlük ihlâlleri gibi konularda görüşlerimi belirttim. Bana yöneltilen en ilginç sorulardan biri İmamoğlu hakkında idi.
Ahad TV, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının demokrasiye aykırı olup olmadığı hakkındaki görüşlerimi sorduğunda, “CHP’nin mazisi de, şimdisi de ironik demokrasi kazaları ile doludur; kurulduğu ilk 23 yıl seçim olmadan tek adam dönemi, sonra tek parti dönemi, sonra ‘açık oy gizli tasnif’, sonra başbakan ve bakanların asılması… Hülâsa, CHP’nin demokrasiden bahsetmesi çok komik. Sabık sakıt belediye başkanının mahkemelerde bizzat CHP’liler tarafından şikâyet edilen onlarca dosyası var. Belediye işlerinde sürekli yolsuzluk yapan biri. Bunun demokrasiye aykırı olduğunu söyleyen CHP, kendi çamurunu karşıya fırlatmayı pek sever. Teşekkür ederim” diyerek soruyu cevapladım.
Irak TV gibi üç farklı kanala davet edilip pek çok konunun, özellikle Gazze meselesinin kritiğini de yaptık.
Kırımoğlu ile yaptığım görüşmeye dair
Yine benim için “önemli görüşme” sadedinde olan bir diğer görüşme, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile bir araya gelmemdi.
Kırımlılar için verdiği mücadele sebebiyle kendisine “Kırımoğlu” ismi verilen Mustafa Abdül Cemilev Qırımoğlu, Kırım Tatar Millî Meclisi’nde başkanlık yapmıştır. Kendisi, daha bebek yaşta Stalin’in sürdüğü Kırımlılar arasındaydı. Taşkent Üniversitesindeöğrenim görme talebi, Sovyetlere ihanet ettiği için reddedildi. Ömrü hapishanelerde özgürlük mücadelesi vererek geçti. Birçok kez sürgüne gönderildi, hapse ve çalışma kamplarına atıldı. ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyet lideri Mihail Gorbaçov arasında gerçekleşen Reykjavik Zirvesi’nde Kırımoğlu’na özgürlük verildi.
Kendisine bütün Türk coğrafyası adına teşekkürlerimi ilettim. Şu anki özgürlüğünü ise Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a borçlu. Erdoğan-Putin görüşmesinde Cumhurbaşkanımızın isteği üzerine Kırım’daki Tatar halkının lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, karayoluyla da girmeye çalıştığı vatanı Kırım’da Rus sınır muhafızları tarafından geri çevrilince, Sayın Erdoğan bu problemi çözmüştü. Yaptığımız görüşmede Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a minnettar olduğunu ifade etti.
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın kabulüne dair
Bir diğer önemli görüşmeyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın kabulüyle gerçekleştirdim. Kendisine, Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak bir dernek aracılığı ile kışkırtılmaya çalışılan “başörtüsü” sorununu nasıl değerlendirdiğini şu sualle sordum: “Sayın Tatar, Kıbrıs’ta başörtüsü sorunu hortlatılmaya çalışıyor, bu konu malûmunuz yıllarca Türkiye’nin başını ağrıttı, geçmiş yıllarda Türkiye’de başörtüsü yasağı yüzünden eğitim hakkı elinden alınan kızların acı serencamı dünya basınına yansıdı. Ben de 28 Şubat mağduru olarak bu yasağı, kızların eğitimine engel, insan hak ve özgülüklerine karşı bir kısıtlama olarak görüyor ve kınıyorum. Kıbrıs’ta başörtüsünü yasak etmek isteyen sendika ve dernekleri sizin nasıl değerlendirdiğinizi merak ediyorum. Bu konuda ne söylemek istersiniz?”
Sayın Tatar bu sorumu şöyle cevapladı: “Kanunî düzenlemeler var; yönetmelik, tüzük ne gerekiyorsa o yapılacaktır. Bu hassas bir konu bizim için. En uygun ne ise o yapılacaktır. Böyle hassas bir konuyu fazla dillendirmemek gerekir.”
Sayın Tatar’a, “‘Türkiye’de kız çocukları okumuyor’ diyerek nara atıp aynı zamanda başörtülü kızların okula alınmasına engel olanlar, aynı art niyetli kişilerdi. Bu durumu iyi okuyan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başörtülü kızlarımıza eğitim hakkını vererek başörtülü kesime iade-i itibar ederek sorunu çözdü, aynı performansı sizden beklediğimizi, Kıbrıs’ta başörtülü kızlarımıza okullarda özgürce eğitim haklarının iadesini görmek istediğimizi bildiririz” şeklindeki temennimi dile getirerek saygılarımızı sunup kabulü sonlandırdık.
Sayın Fidan’a sordum, o cevapladı
Antalya Diplomasi Forumu’nda kapanış konuşması ve basın toplantısı yapan Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a benim de Gazze hakkında bir sorum oldu: “Sayın Bakanım, Gazze’de toplu çocuk mezarları oluşturuluyor, tarihte eşine az rastlanır bir soykırım var. Yıllardır Batı’nın dünyaya dayattığı, ne İnsan Hakları Beyannamesi’ne, ne Kopenhag Kriterleri’ne uyan bir soykırım… Genelde dünya ülkeleri, özelde İslâm ülkeleri olarak caydırıcı yaptırımlar plânlanıyor mu? D-8 gibi, Gazze için buna benzer bir birliktelik kurulup caydırıcı yaptırımlar yapılabilir mi? Bu konu hakkında sürekli istişareler yaptığınıza vurgu yaptınız, böyle yaptırımlar varsa ana başlıklarını bizimle paylaşır mısınız? Ayrıca İsrail, Golan Tepeleri’nden yukarıya, Kuzey Suriye’ye doğru ilerlemeye çalışıyor, bu konuda Türkiye’nin görüşleri nedir ve diplomasi alanında nasıl değerlendiriyorsunuz bu konuyu?”
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan, soruma şöyle karşılık verdi: “İslâm ülkelerinin yaptırım konusunda, Türkiye gibi İsrail’i tanıyan birkaç ülke dışında çok fazla bir manevra alanı yok, biliyorsunuz. Çünkü tanımıyorlar, zaten ilişki yok. Tanımadığı bir ülkeyle tekrar ilişki kesme gibi türden bir adım atılabilir mi? Ya da ‘Konu daha fazla yükseltilebilir mi?’, bunlarla ilgili arayışlarımız tabiî ki devam ediyor. Ama günün sonunda yani daha büyük sermayeli ve siyasal gücün Amerika’dan ve Avrupa’dan gelen destek kesilmediği sürece, bu insanlık suçunun, soykırımın sona ermeyeceği gerçeği ortada. Bunun uluslararası sistemin ürettiği maliyet, kendisini farklı formlarda, farklı yerlerde gösteriyor ve göstermeye devam edecek. Kimisi hemen gösteriyor, kimisi önümüzdeki orta ve uzun vadede başka yerlerde gösterecek. Yani bu tarihî bir realite. Bu konudaki çalışmalar devam ediyor ama Gazze hassasiyeti kesinlikle sona ermemeli.”
Foruma dair diğer notlarım
Pek çok özel konuda özel konuklarla özel temaslarımız oldu. Pek çok panel ve foruma katılım sağladık. BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı (UNSDSN) Jeffrey Sachs’ın katılımcı olduğu “Korumacılık: Küreselleşmenin Sonu mu?” başlıklı panel, Adnan Nawazin yönetiminde gerçekleşti. Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek, panelde bir konuşma yaptı ve küresel ekonomik zorluklardan bahsetti. BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı Jeffrey Sachs ise Donald Trump’ı suçladı. “Ekonomik savaşlar ABD için çok aptalca. Donald Trump’ın istediği ticaret dengesini kurmak saçmalık!” diyerek Trump’ın delice hareket ettiğine vurgu yaptı ve onu bir çizgi film karakteri olan Miki Mouse’a benzetti. Sachs, bilindiği üzere Time dergisinin de kapak yaptığı, her sözü olay olan bir isim.
Forumda ayrıca “Ortadoğu’da Barış: İki Devletli Çözüm Zamanı” adlı panele katılım sağladık. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, burada, “iki devletli çözüm ve UNRWA’nin varlığının eş zamanlı olarak tehlike altında olduğundan” bahsetti. Lazzarini, “Eğitim ve sağlık gibi alanlarda bölgedeki Filistinlilere hizmet veriyoruz. 7 Ekim’den sonra, dünyadaki Filistinli mültecilerin ülkelerine geri dönüş hakkını desteklediğimiz için siyâsî hedef hâline getiriliyoruz. Gazze’de insanlara insanî hizmetler sağlanamıyor. Gazze cehennemi yaşıyor” dedi.
Bu arada, benim sömürge tarihi ile ilgili çalışmalar yaptığımı öğrenen Gümülcine Müftüsü ile İskeçe Müftüsü, Balkanlardaki Türklere yapılan zulüm hakkında bizzat kendi yazdıkları kitapları ve kaynak eserleri bana hediye ettiler.
Erdoğan’ın konuşmasına dair notlarım
Antalya Diplomasi Forumu’nun açılış konuşmasını, ev sahibi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı ve büyük bölümünü de Gazze-Filistin meselesine ayırdı. Uluslararası alanda Türkiye’nin nasıl başat rol oynadığını, Afrika ile olan ilişkileri, küresel sorunları, ABD-Türkiye ilişkileri gibi pek çok konuya değindi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Dünya beşten büyüktür” sözü ile başladığı açılış konuşmasında, “Terör, açlık, yoksulluk, ırkçılık, İslam düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve iklim krizi gibi tüm insanlığı ilgilendiren sorunlarla uğraştığımız bir dönemde, uluslararası toplumun daha adil, daha vicdanlı politikalar geliştirmede maalesef yetersiz kaldığına şahit oluyoruz” diyerek şöyle devam etti: “İşgal girişimleri, Haçlı Seferleri, emperyalist oyunlar, karışıklık çıkarma, istikrarsızlık üretme teşebbüsleri çevremizde hiç eksik olmadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan Soğuk Savaş’a kadar büyük güçler arasındaki yıkıcı rekabetin en fazla hırpaladığı, en fazla olumsuz etkilediği coğrafya yine burası. Biz bu coğrafyanın sadece sakinleri değil, aynı zamanda sahipleriyiz.”
İsrail’in terör devleti olduğunu bir kez daha vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “500 sene önce topraklarından kovulan tüm o İsrail halkını, Yahudileri kapımızı açarak biz bu topraklarda misafir ettik. O günkü Türkiye neyse, bugünkü Türkiye de aynısıdır. Saldırıların başladığı günden bu yana 101 bin tonun üzerinde insanî yardım malzemesini bölgedeki kardeş ülkelerin de desteğiyle Gazze’ye gönderdik” dedi.
Ev sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşması ile böyle başlayan Antalya Diplomasi Forumu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın kapanış konuşması ve basın mensuplarının sorularını cevaplaması ile sona erdi. Hakan Fidan’a Suriye, Ukrayna Savaşı, Gazze-İsrail meselesi gibi pek çok alanda yirmi soru soruldu. Fidan, oldukça uzun bir soru-cevap faslı yaptı. Teşekkür konuşması ile de Antalya Diplomasi Forumu nihayete erdi.
Sonuç
Ez-cümle, “Antalya Diplomasi Forumu’ndan heybemizde ne kaldı?” derseniz… İlki, Gazze’de olan vahşi katliamların bütün dünyada maşeri vicdanı kanattığını, Trump’ın ticarî ve diğer konularda yaptığı şımarık açıklamaların dünya çapında antipatik şekilde karşılandığını gözlemledik. Türkiye’nin uluslararası arenada dünyada önemli bir etmen olduğunu gördük. Bunun gibi pek çok şeyi heybemize koyarak forumu bitirdik.
Antalya Diplomasi Forumu önümüzdeki yıllarda da dünya liderlerini ağırlamaya, ülkemizi dünya çapında söz sahibi yapmaya devam edecektir.
Rukiye YILDIZ -Tarihçi-Eğitimci